Yaşamımıza sirayet eden ünlüler, herkesin hatırasında farklı bir yere oturur. Baktığımız yerden kiminin kahramanı, diğeri için haindir.
Cüneyt Arkın’ın ölümünde bunu bir kez daha yaşadık.
Cüneyt Arkın, çocukluğumuzdan gençlik yıllarımıza sirayet eden geçmişimizi hatırladık.
Sorgulayan, eleştiren yandan bakan, seven, sevmeyen herkes kendi yaşamına da anlamlar yükler gidenin arkasından.
Cevat (Korkmaz) abi şöyle yazmış:
Cüneyt Arkın öldü, Allah rahmet eylesin. Herkes bir şey dedi. Bakıyorum hala da hızını alamayıp laf sokanlar var.
Ben, kör ölür, badem gözlü olur dedim. Nerelere çektiler. Adamın iki mağduriyetini tüm detaylarıyla biliyorum. Yürüme zorluğunu bel fıtığına bağlayıp onu defalarca doğrayan doktorları...
Sıkıntılı günlerinde kapısını çalmayan vefasız dostlarını.
Yürüme sıkıntısının belden değil, boyun fıtığından kaynaklandığını fark eden namuslu bir profesörün dokuz saat süren ameliyatıyla ayağa kalktığını.
Veyis Ateş'in programındaki veciz sözlerini, ''Çocuk olmaktan vaz geçerseniz daralırsınız.”
Yılmaz Güney fanlarının, sebepsiz bir Malkoçoğlu öfkesi var nedense.
Biz birbirimizi nasıl seveceğiz peki?
İlla siyaset ve ırk virüsü taşıyan ilkel hastalığa teslim mi olacağız? Birbirimizin insani acılarına, sevinçlerine siyasi duruşumuz farklı diye sırt mı çevireceğiz?
Adam MHP'liydi, hiç bir zaman da gizlemedi.
Ben mesela, MHP'li diye bir adama mal satmayacak mıyım; o benim siyasi duruşumu bile bile gelmişken...
Devletin kimi politikalarına kızıp komşumuzu, ortağımızı, arkadaşlarımızı tek tek kodlayacak mıyız?
Benim için CHP, MHP, İYİP, aynı batının üçüzleridir.
Malkoçoğlu filmlerini hala komedi modunda izlerim. Hepsiyle dalga geçen Kahpe Bizans isimli bir film bile çekilmişti.
Hafızamda kol saatiyle Rumeli hisarında kılıç sallayan, telefon direkleri hizasında at koşturan biri olarak kalmış.
Altın Kozayı Yılmaz Güney'in hakkıdır deyip reddeden şövalye duruşunu da hatırlatırım. Bir de maden filmini...
Unutulmuştu. Evet, kör ölür, badem gözlü olur.
…
Benim için Adile Naşit’in ölümü ilk travmaydı mesela. Yılmaz Güney, Kemal Sunal, Münir Özkul, Fatma Girik, Ayhan Işık vs.
Her nedense neyle çevrelendiğini ve nasıl olduğunu anlamlandıramadığımız bir histeri haliyle üzülürüz ya da farklı bir tepki veririz. O sırada aklımızdan geçenlerle bütünleştiririz yaşamımızdaki o parçaları.
…
Cüneyt Arkın ile ilgili tepkiler hakkında yazan Güzin Sarıoğlu’nun yorumuyla bağlayalım yazımızı.
…Sinemanın popüler kültürün en önemli unsuru olduğu yıllarda, bu bakışla (ötekileştiren) çekilen filmlerin o korkunç söyleme, ötekileştirmeye hizmet etmediğini, herkesin bunlara gülüp geçtiğini var sayıyor olamazlar.
Cüneyt Arkın da tam olarak geçmişimiz gibiydi. Sorgulanmazsa çok iyi hislerle hatırlanabilir, üstelik o anda bu size iyi gelir ve çocukluğunuza ve masumiyetinize bağlanıverirsiniz. Kahramanlık hikâyelerinin absürtlüğüne, komik abartılarına ya da “Dünyayı Kurtaran Adam” gibi kült bir esere kim ne diyebilir? Meşrebinize göre yerli/milli ya da ilerici/devrimci bir “güzel adam” bulabilirsiniz başka filmlerde. İyi hislerle hatırlamak için çok neden var, isteyen öyle hatırlasın tabii.