Yoğun bir katılımla açılan sanatçı Ahmet Güneştekin’in Hafıza Odası hakkında kamuoyu genelinde olumlu düşünceler oluştu.
Sergiye sanat, edebiyat, medya ve iş dünyasından birçok insan adeta Diyarbakır’a akın etti.
Giden, gitmeyen herkeste bir görüş oluştu.
Merkezine Kürt sorununu oturtan sergi; bu alanda Türkiye tarihinin bir özgeçmişini sunuyor.
Sergi hakkında yazılanlara bir göz atarak, Hafıza Odası’na bir de farklı görüşleri aktarmak istiyorum.
Bunu neden yapıyorum?
Bilgi ve kültür alt yapısı farklı insanların bakış açıları bir konuyu anlamamızda bize yeni pencereler açıyor.
“Geçmişle yüzleşme, Türkiye’de çok kullanılan ve sırtına çok yük bindirilen bir kavram. Her konunun merkezine öncelikle siyaseti yerleştirmeye alışık olduğumuzdan, geçmişle yüzleşmeyi de genellikle siyaset ve hukuk üzerinden konuşuruz. Lakin geçmişle yüzleşmenin tek yolu siyasetten ve hukuktan geçmiyor; sanat da burada çok değerli bir fonksiyon icra eder” diye yazmış Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim görevlisi Vahap Coşkun’un yazısının devamı şöyle:
…Elbette her sanat eseri gibi Hafıza Odası da farklı açılardan eleştirilecektir. Nitekim Güneştekin’in çalışması da kamuoyuna sunulduğu andan itibaren, ihtiva ettiği etmediği olayları, konuları işleme şekli, sunuluş biçimi ve davetli listesi gibi çeşitli yönlerden tenkitlere maruz kaldı. Sergiyi gezenlerin tabutlar arasında gülümseyerek fotoğraf çektirmeleri, savaşın kalıntılarını ve faili meçhulleri simgeleyen eserlerin önünde sosyal medya hesaplarına içerik üretme çabaları tepki çekti.
… Bununla birlikte Yahudi Soykırım Anıtı, Almanya’da bellek kültürü açısından bir kilometre taşı oldu. Bugün anıtın beton blokları arasında herkes tarihi bir acıyı duyumsayarak ve huşu içinde dolaşmıyor. Çocuklar şen şakrak gülüşleriyle koşturuyorlar. Âşıklar el ele tutuşup geziniyorlar. Bazı ziyaretçiler en güzel pozu yakalamak için çaba gösteriyorlar. Alkolün dozunu ayarlayamayıp hafiften sarhoş olanlar yüksek sesle şarkı söylüyorlar, vs. Ancak hangi halde olursa olsun hiçbir insanın görmezden gelemeyeceği bu anıt, her türlü fikre, tenkide ve eleştiriye açık tavrıyla tarihle yüzleşmek için bir olanak sunuyor.
Hafıza Odası’na da böyle bakmak gerektiği kanısındayım. Herkes aynı duygularla, aynı yoğunlukla, aynı düşünceyle, aynı acıyla dolaşmayabilir. Kimi fotoğraf çektirir, kimi durup hatırlamaya çalışır. Kimi pür dikkat kesilir, kimi bir göz atmakla yetinir. Kimi üç-beş saatini adar, kimi bir tur atıp çıkar. Fakat ona gösterilen tepkiler ve onun karşısında hissedilen duygular farklı farklı olsa da, eser varlığıyla tarihe dönüp bakmak için bir kapı aralıyor. Bir fırsattır bu; yüzleşmeye gerçekten niyet varsa aralanan bu kapıdan girmek gerekiyor.
Bir kısmını verdiğim yazının devamını buradan okuyabilirsiniz.