Davayı 1964 yılında karara bağlayan mahkeme, tapu kayıtlarının düzeltilmesine karar verdi. Ancak bir yıl sonra Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, Kadastro Mahkemesi’nin davaya bakmakla yetkili olduğu gerekçesiyle kararı bozdu.
Diyarbakır’da kadastro çalışmaları sırasında kayıt altına arazinin tapu kayıtlarındaki yer ve mevkii sınırlarının, muğlak ifadelerle belirtilmesi nedeniyle dava giderek içinden çıkılmaz bir hal almaya başladı.
Bu sürede, hak sahibi olduğunu iddia eden çok sayıda kişi ve kurum ellerindeki tapu kayıtlarının bu araziye uyduğu gerekçesiyle dava açtı. Hazine ise, arazinin mütegayyip eşyas (firari, kayıp veya kendilerinden haber alınamayan) gayrimüslimlere ait olduğunu ileri sürerek, arazinin Hazine’ye verilmesi için dava açtı.
Dava devam ettiği sırada, arazinin bir kısmını kamulaştıran Karayolları Genel Müdürlüğü, Devlet Demiryolları, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi de davaya katıldı. Davacılar Abdulaziz Özbostancı, mirasçıları Medeni Arman, Süleyman Agah Arman ile davacı Ömer Uluğ ve Seyfettin Özkoçak, davalı Mustafa Kazım Zühtü Uluğ ile Ahmet Arcak davanın sonucunu göremeden hayatını kaybetti.
Ölenlerin, mirasçılarının davaya dâhil olmasıyla davada yer alan kişi ve kurum sayısı 180’e kadar çıktı. Davaya bakan birçok avukat da sonucu görmeden yaşamını yitirdi.
Bunun üzerine Diyarbakır Asliye Hukuk Mahkemesi, farklı tarihlerde tapu tescil davaları için 1987 yılında görevsizlik vererek, bu davaların Diyarbakır Kadastro Mahkemesi’nde birleştirilmesine karar verdi.
Kadastro Mahkemesi’nde 19 yıl süren davada 2006 yılında karar çıktı. Mahkeme, davaya katılan taraflarının tapu kayıtlarının araziye ‘tam tereddütsüz olarak uymadığı’ ve zilyetlikten (tasarruf) taşınmaz edinme koşullarının gerçekleşmediğine karar vererek, davalarını reddetti.
Mahkeme, dava konusu arazinin gayrimüslim vatandaşlara ait olduğu, kayıp olan ve kendilerinden haber alınamayan kişilerden kalan malların devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğunu belirterek, bu araziye dair tapu kayıtlarını iptal etti.
Ve 440 dönümlük arazinin tapusunun Hazine’ye verilmesine karar verdi. Ancak Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, tapu kayıtlarının sınırları ve yerlerinin tespiti, bunun araştırılması gerektiğine karar vererek, eksik inceleme yaptığı gerekçesiyle yerel mahkemenin kararını bozdu.
Diyarbakır Kadastro Mahkemesi’nde tekrar görülen davada 2018 yılında karar çıktı. Daha önce verdiği kararın tam tersi yönünde bir karara imza atan mahkeme, Hazine’nin dava konusu taşınmazların firari, kayıp ya da kendisinden bir daha haber alınamayan gayrimüslimlere ait yerler olduğuna dair iddiasıyla ilgili arazinin bulunduğu mevkii ve eski tapu kayıtları üzerinde yapılan incelemede bununla örtüşen hiçbir tapu kaydına rastlamadığını ileri sürdü.
Hazine’nin açtığı davayı reddetti. Mahkeme yapılan araştırmalarda, dava konusu parsellerdeki tapu kayıtlarının sınırlarının değişmesine rağmen, davacıların tapu kayıtlarıyla örtüştüğünü savundu.
Mahkeme, arazinin 46 bin 526 metrekaresini daha önce tapu kaydını iptal ettiği Nuri Özbostancı’ya, 189 dönümünü Salih Atilla Üçok’a ve 190 dönümünü ise Mehmet Arcak ve müşterekleri olan 25 kişi adına tescil edilmesine karar verdi.
Arazinin 15 dönümünü ise Özkoçak, Özbostancı ve Arman soy isimli mirasçılar adına tapuya kaydedilmesi kararı çıktı. Ayrıca arazinin kamulaştırılan 27 dönümünde Devlet Demir Yolları (DDY) adına, 23 dönümünde ise yol geçtiği için yol olarak gösterilmesi kararlaştırıldı. Devam Edecek