Pandeminin dünya ekonomisine ve tedarik zincirleri, enerji, gıda, hammadde fiyatları üzerine getirdiği baskılarla henüz uğraşıyorken,Ukrayna savaşının fiyat artışlarını ve tedarik sıkıntılarını daha da ağırlaştıran bir tablo ortaya çıkardı. Bu da özellikle gelişmekte olan piyasalar, ve yoksul ülkelerde ekonomik sorunları derinleştirdi, açlık krizleriyle çakışmaya başlayan bir döviz, ödemeler dengesi ve borç krizi ortamı yaratmıştı.
Gün itibariyle sorun sadece Türkiye’nin değil, dünya ekonomisinin gündeminde bir borç yönetememe krizi riski var. Bu kez ne dünya ekonomisi buna hazır ne de Türkiye.
Almanya’da yayımlanan “Global Debt Monitor 2022” Asya, Afrika, Latin Amerika ve Doğu Avrupa’da 135 ülkenin borçlarının kritik (kriz sınırına çok yakın) bir düzeyde olduğuna dikkat çeken bir haber analiz yaptı.
Mart ayında Dünya Bankası internet sayfasında bir analiz ise “gelmekte olan bir borç krizleri dalgasına” karşı uyarıyordu.
Madalyonun öbür yüzünde de ABD ve Avrupa’da pandemi döneminde daha da ilerleyen parasal genişleme, arz sıkıntısı, pandemi geri çekilirken, “kapanma” döneminde bastırılmış talebin yeniden canlanması, enerji ve gıda fiyatlarındaki artışların, ekonomik durgunluk ile birleştirmesiyle şekillenen bir stagflasyon ortamı var.
Merkez bankaları da önceliği enflasyona verince bir parasal daralma ve 1980’lerden bu yana görülmemiş hızda bir faiz artışı süreci başladı.
Faizler artmaya başlayınca üç gelişme özellikle aşırı borçlanmış ülkelerin mali dengelerini hızla bozmaya başladı. Birincisi, uluslararası sermayenin bu ülkelerden çıkarak merkez ülkelere dönme eğilimi ivme kazandı.
Dünya Bankası’na göre, son dört ayda en kritik durumdaki ülkelerden yaklaşık 21 milyar dolar sermaye çıkışı gerçekleşmiş.
İkincisi, faizlerin yükselmesine bağlı olarak borçlanma maliyetleri artıyor. Üçüncüsü, faiz artışları ve sermaye hareketleri Dolar ve Avro’nun değerini gelişmekte olan ülkelerin paraları karşısında yükseltiyor, devalüasyona yol açıyor. Böylece bu ülkelerde ithalat maliyetleri artıyor, dolar ve euro cinsinden borçları servis etmek giderek zorlaşıyor.
Şimdi, bir taraftan borç krizi olasılığı, diğer taraftan, yoksulluk ve gıda krizi toplumsal istikrarsızlıkları körüklüyor. İlk patlağı Sri Lanka’da gördük; önce temerrüde düştü, ardından ülkenin siyasi yapısı yaygın protesto gösterileri altında çöktü.
Uzmanlar, borç veren ülkeler ve mali kuruluşların arasında gerçekleşecek bir uluslararası iş birliği ile gelişmekte olan krize karşı önlem alınamazsa Sri Lanka benzeri örneklerin çoğalmasının kaçınılmaz olduğunu öngörüyor.
Dünya bu durumdayken Türkiye’yi ne bekliyor?
Yine ekonomi uzmanları, bir ülkenin borç krizine girmeye başladığında parasının hızla değer kaybettiğini, Merkez Bankası rezervlerinin hızla eridiğine işaret ediyor ve ekliyor:
“Bu aşamada, söz konusu ülkenin borçlanma faizi ile ABD, Almanya gibi ülkelerin borçlanma faizleri arasındaki fark (spread) da genellikle 1000 baz puanın üzerine, 5 yıllık CDS primi ise 900 baz puana ulaştı. Devam Edecek