Ancak bölgeler söz konusu olduğunda suç şekilleri ve sebepleri farklılık gösterebiliyor.
Türkiye’de asayiş suçlarının coğrafî dağılımına bakıldığında, sayıca en çok asayiş suçu İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa ve Antalya hep ilk sıralarda yer almaktadır.
“Genelde bölgedeki geleneksel ve mütedeyyin aile yapıları gereği suç oranı söz konusu yıllarda düşükken neden şimdi yüksektir” sorusuna cevap aramak mantıklı olur sanırım.
Değişen aile ve toplumsal yapı ile ekonomik krizler suç oranlarını tetikleyen başlıca etkenlerdir.
Uzmanlara göre, genel anlamda asayiş suçları, şehirleşme ve sosyoekonomik açıdan daha gelişmiş ve göç alan yerlerde meydana geliyor ve Türkiye’nin batı yarısında yoğunluk gösteriyor. Bu genel dağılış içinde, az nüfuslu ve şehirleşme oranı düşük yerlerde şahsa karşı suçların; göç alan ve sosyoekonomik düzeyi yüksek yerlerde mala karşı suçların oranının yüksek olduğu görülmüştür.
Özellikle uyuşturucu üzerinden bölgedeki suç trafiğinin artışının sadece bu sebeplerle açıklanmayabilir ancak önemli etkenlerdir.
Sürekli göç veren ve bir taraftan da kırsaldan göç alan kentteki sosyo-ekonomik yapının yetersiz kalması, aile yapıları ile beraber toplumsal yapının da bozulmasının sonucu suç oranlarının arttığı yönünde kayda değer öngörüler var.
Bu ve benzeri coğrafi ve toplumsal faktörlerin yanı sıra, Türkiye’de hızlı nüfus artışı, kontrolsüz ve hızlı şehirleşme, işsizlik oranı, turizm faaliyeti, polis sayısı, polis başına düşen kişi sayısı, karakol sayısı ve dağılımı, boşanma oranları, eğitim düzeyleri ve madde bağımlılığı gibi değişkenlerin suç üzerindeki etkileri de suç kategorileri ile doğrudan orantılı.
Ayrıca, il düzeyinde suç yeri, suça etki eden faktörlerin mekânsal ilişkileri ve suç dağılımının açıklanmasında da ayrıntılı coğrafî çalışmalara gereksinim bulunmaktadır. Suçun önlenmesi sadece güvenlik güçlerinin görevi olmamasından yola çıkıldığında, sivil toplum kuruluşlarının bu konuya katkıları, bireylerin kişisel duyarlılıklarının etkileri de önemli faktörlerdir.
Bu nedenle bilim insanları, kendi alanlarının bakış açıları ve yöntemleri ile suç üzerinde araştırmalar yaparken; bu gibi toplumsal belirleyicileri de göz önünde tutuyor.
Toplum ve bireyi doğrudan etkileyen şahsa ve mala karşı suçların toplumda güvenlik endişesi oluşturmayacak düzeye çekilmesi bir zorunlulukken; bunun sadece polisiye tedbirlerle önlenemeyeceği su götürmez bir gerçeklik.
Suçun önlenmesine yönelik kentteki tüm sivil toplum ve siyasi temsilcilikler ve kanaat önderlikleri ile beraber yapılacak her türlü girişim, işbirliği, suçluların yakalanmasına harcanan çabadan daha yararlı olacaktır. Bitti