Dünya salgının yarattığı olağan üstü hal koşullarında dönüşü zor sancılı bir değişimin içinde.
Bu değişim devlet ve sermaye lehine ilerliyor maalesef.
Çoğunluğun değil azınlığın, halkın değil devletin kahır eksenindeki bu değişim mutsuz azınlığı öncelemiyor maalesef.
Geçtiğimiz yıldan beri dünyanın salgın ile yeni bir "olağanüstü hal"in içine girdiği zamanda, herkesin birlik, dayanışma, sağduyu çağrılarıyla yararlı olup olmayacağını, sonucunun nerelere varılacağını kestiremediği birtakım yasaklar ve zorunluluklarla hayatın akışını eski normale döndürmeye çalıştığı bu dönem henüz bitmiş değil.
Ortaya çıkan bu "yeni olağanüstü hal" ile devletler ve kurumları; medya propagandası ile kendi yetki ve sınırlarını salgınla mücadeleye hiç bir katkısı olmayacak, sadece devlet, kurum-kuruluşlarının sermayenin talepleri doğrultusunda genişleterek sürdürüyor.
Diğer bir deyişle, salgın fikri ve hatta korkusu üzerinden temel insan hakları "istisna hal" ile yok sayılarak, devletlerin egemenlik alanlarının genişlediği, sermayenin el değiştirmesini olumlu bulan kurumlarca da bu panik ve korku halinin salgından ve hastalıktan tamamen bağımsız bir biçimde korunup yayılıyor.
…
Bu konuyu anlamak adına Diyarbakır özelinde küçük ve basit bir örnek verelim.
Geçtiğimiz yıl salgının zirve yaptığı dönemde salgın dışı hastalıklarda halkın sağlığa ulaşım konusunda yaşadığı durum buna güzel bir örnek.
Eski normale göre (sözde) düzenli çalışan sağlık sistemi salgınla beraber neredeyse iflas etti.
Koronavirüsün yayılmasını önlemek için uygulanan tecrit önlemleri ve sağlık sistemindeki aksaklıklar Covid-19 dışındaki hastalıkların tedavisini de etkileri sonraki yıllarda gözükecek birçok olumsuzluğa neden olacak şekilde engelledi.
Salgın dışı hastalıklarda özellikle kanser hastalarının yaşadığı durum içler acısıydı.
Devlet sağlık çalışanlarına aşırı yüklenme üzerinden bu durumu kapatmaya çalıştı. Ne yazık ki çalışanlar üzerindeki yüke rağmen fedakarca çalışmaları bile yetmedi bu durumu düzeltmeye.
Çünkü hem personel hem de teknik malzemeler ve yer sorunu yüzünden bu sorun sürüncemeye bırakıldı ve yüzlerce insan bu yüzden hayatını kaybederken; binlerce insan da üzerlerinde ileriki yıllarda gözükecek olumsuz etkiler bırakarak hastalığı atlattı.
Tüm yaşanan olumsuzluklara rağmen süreçte devlet, kalkıp ben bir “pandemi hastanesi” kurayım demedi.
Bilmem neredeki sözde yatırımlarından taviz vermeden yaptı bunu. Surları onardı, caddeleri asfaltladı, kaldırımları yaptı, albenisi olan yeni sokaklar, caddelerde çalışmalara ara vermeden başını öne eğerek sürdürdü çalışmalarını.
Bir pandemi hastanesi çok mu zordu?
…
Alınan geçici tedbirlerin faydası olmadığı; 1 Temmuz itibariyle başlayan normalleşme ile tekrar kendini gösterdi.
Kısıtlamalar, alınan tedbirler ve aşılamaya rağmen (ki ne kadar faydalı olup olmadığı bilimsel olarak da tam kanıtlanmış değil) aynı hızla devam ediyor.
Bu sadece Türkiye’ye has bir durum değil, neredeyse tüm dünyada aşağı yukarı aynı.