Yaşam kime neyi yakıştırıyordu? Ya da neyi yakıştırmıyordu? Liyakatin ve mesleki ehlin yaşamında anlamı neydi? Liyakatte, başarıya kimler neye göre karar veriyordu?
Müteahhitler özelinde, işinin ehli olmanın ve mesleki liyakatin çokça dillendirildiği depremin sıcak günlerinde bu sorulara herkes gibi muhatap oluyordu. Ve seçimlere uzanan artçı depremler zamanında bu meselenin hala muamma olmasına, mesele ile ilgili incinen ve incinmelere tanık olan biri olarak haliyle içerliyordu.
Lise 1.sınıfta tarih sınavı bitmiş sonuçlar açıklanmış. O zamanki ‘on’lu puan sisteminde on almış. Ancak aynı zamanda sınıf sorumluluğunu üstlenen tarih hocası Kadir bu sonucu hazmedememiş. Sert bir şekilde elinde hezran sopasıyla kalkıyor.
“Ahmet kalk tahtaya, sözlü yapacağım!”
Her zamanki rahatlığıyla tahtanın önünde duruyor. Tüm sınıf olanları dikkatlice izliyor.
“Sınavda on alanı sınıf başkanı yapacaktım. Ben sınıf hocanızım. Ahmet sınavda on almış çocuklar. Ama kopya çektiğini düşünüyorum. Bu yüzden sözlü sınav yapacağım.”
Kadir hoca soruyor. O hemen doğru yanıtı veriyor. .
“Tamam, Ahmet anladım. Kopya çekmemişsin. Yine de seni sınıf başkanı yapmayacağım. Çünkü seni başkanlığa layık görmüyorum.”
Sınıf itiraz ediyor. Tartışma günlerce sürüyor. Hoca da istediğini başkan yapamıyor. Kadir hoca sınıf sorumlu öğretmenliğini bırakıyor.
Başkan olmanın liyakati hocaya göre on almaktır. Ama on alması yetmemiştir. Aslında sınıf başkanı olmak diye bir derdi yoktur. Ama kendisinin ve sınıfın içine bir defa kurt düşmüştür.
Bir hafta sonra fizik dersinde Ramazan hoca bir sorunun çözümünde fena halde bocalıyor. “Hocam ben bu problemi kolayca çözerim diyor.”
Ve bir özgüvenle tahtaya gidip soruyu çözüyor. Hoca çok sinirleniyor. Dersi bitiriyor. Ve ardından idareye çağrılıyor. Hocasına saygısızlık yaptığı için disiplin cezası alıyor.
Sonraki günlerde yeni gelen kimya hocası Erhan sınıftaki bir gürültüyü bahane ederek onu tahtaya kaldırıyor. Erhan hoca aynı zaman da yeni sınıf hocalarıdır.
“Çabuk söyle kaç zayıfın var?”
“Beş zayıfım var hocam” diyor gülerek
“Azmış, ben hepsinin zayıf olmasını bekliyordum. ”
“Hocam başkan olmamam için böyle yapıyorsunuz. Ben başkan falan olmak istemiyorum.”
“Ben tipine bakarak söyledim. Zaten aranızda uygun gördüğüm birini sınıf başkanı seçeceğim.”
Aynada kendisine bakınca elbette kara kuru, kıvırcık saçlı üstü başı eski elbiselerle görünüyordu. Ama sınıfta ki ve okulda ki diğerleri de öyleydi.
Hırslanıyor ve ilk kimya sınavında on alması ile Erhan hoca da dumura uğruyor.
“Evet, Ahmet, sen çalışkansın, başarılısın. İnkar edemeyiz. Ama haylaz bir öğrencisin. Asisin. Tarih hocası seni yaramaz, haylaz olduğun için sözlüye kaldırmış. Seni başkan yapmadı diye sınıfça itiraz etmişsiniz. Fizik hocanızı sınıfta küçük düşürmüşsünüz. Ben içinizde hocalara en uyumlu birini başkan seçeceğim. Çalışkan olmak yetmez çocuklar. Kurallara da uyacaksınız. Hocalarına itiraz etmeyeceksiniz.”
Demek ki mesele okulun kurallarına uymama ve hocalara biat etmeme daha fazlası derslerde yanlışa itiraz etme, soru sorma, hocalarla konu tartışma, araştırma yapma falan filanmış!
Sonuçta derslerinde başarılı olması ve yazılı sınavlarda on alması hocalarla ve okul idaresiyle yaşadığı sorunları çözmüyordu. Sınıfta onun kadar başarılı olmayan, okul dışı hocalarının peşinden ayrılmayan, onlarla camiye giden, bazılarıyla içmeye giden, onların dediğinden çıkmayan öğrenciler her yerde methediliyordu. Aralarından biri de sınıf başkanı seçilmişti. Bir defasında matematikten son derece basit bir sınav sonucu on alan bir öğrenci tüm mahalle nerdeyse tüm ilçenin diline dolanmıştı. Hocalar bazı öğrencileri destekliyor, başarılarını abartıyor ama bazılarının başarısını dahi gölgeliyor hatta cezalandırıyordu.
Sonra matematik hocası değişti. Hüseyin adlı orta yaşlı biri göreve başladı. Diğer hocalara pek benzemiyordu. Ve onun ilk matematik sınavında o ‘on’ alan ve methedilen öğrenci bir alıyordu. Bu sonuç diğer hocaların tepkisini çekmiş ve Hüseyin hocaya kızmışlardı.
Hüseyin hoca sempatik alçak gönüllü orta yaşlı, bekar kendi halinde, sürekli okuyan biriydi. Öğrencilerle arkadaşça ilişkisi vardı. Sınıfta ki birkaç yoksul öğrenciye yardımda bulunmuştu. Kimseye ayrımcılık yapmıyordu. Diğer hocalarla hep mesafeli oluşu da öğrencilerin dikkatini çekiyordu. Öğrencilerle kurduğu samimiyetten dolayı bir gün ders sonrası hep bir ağızdan konuştular.
“Hocam niye siz bizim sorumlu hocamız olmuyorsunuz.”
“Topluca idareye gidelim. Hüseyin Hocayı istiyoruz diyelim.”
“Kaymakama gidelim. Hüseyin Hoca bize müdür olsun. ”
Hüseyin hoca yerinden kalktı. Sınıfta bir tur attı.
“Çok teşekkür ederim çocuklar. Ama yapmayın. Topluca gidişinizi suç sayarlar. Yönetici olmanın kriterleri başka başkadır çocuklar. Liyakate bakmazlar. Bakın size başımdan geçen komik bir meseleyi anlatacağım. Ben İstanbul’da okudum. Öğrenciyken Aksaray’dan Beyazıt’a yürüyordum. Laleli’yi geçince yukarılarda bir gürültü duydum. Ama kendimden emin, hiçbir şeye aldırmadan yürümeye devam ettim. Birden koşuşturan bir kalabalıkla karşılaştım. Beyazıt meydanında yine bir eylem olmuştu. O dönem hiçbir öğrenci eylemine katılmıyorum. Ne sağdayım ne soldayım. Ama polis o kalabalık içinde gelip beni aldı. İtiraz ettikçe daha çok coplandım. Acemilikte var. Beni en yakın karakola götürdüler. Birkaç gün sonra mahkemeye çıkardılar. Tutuklanarak cezaevine kondum. Altı ay sonra hakim karşısına çıktım. Hakim beraat verdi. O zaman dayanamadım sordum ‘Hakim bey suçsuzsam neden altı ay yattım’. Bana gülerek ‘tipin bozuk ne yapalım’ dedi. Yani çocuklar tipim bozuk diye altı ay hapis yatmışım. Beraat etsem de bir defa sicilime işlendi. Asla yönetici yapmazlar. .”
“Hocam bu anlattığınız hiç komik değil. Hem siz çok yakışıklısınız.”
“Evet, komik değil. Ama size anlatacak başka bir şey de bulamadım. Sizinle dertleştim. Maalesef toplumsal öğreti insanları dış görünüşüne, inancına, memleketine, siyasi düşüncesine göre değerlendiriyor. Siz ancak çalışarak emeğinizle bir yerlere varabilirsiniz çocuklar. Buna mecbursunuz. Çok çok çalışın. Ve de hakkınızı yedirmeyin çocuklar. “
Kendisinin ve birkaç gün sonra görevden uzaklaştırılan Hüseyin Hocanın yaşadığı, deprem sonrası bu seçim sürecinde kendine sorduğu sorulara da bir cevaptı, aslında.