Diğer yandan yüksek nitelikli akademik atamalar, bilimsel üretimin artmasını ve entelektüel bilim camiasının zenginleşmesini sağladıkları da bir gerçektir. Yetenekli ve hevesli bilim insanları, yeni ilgi alanları ve fırsatlar üretmelerini sağlayacak imkanları isterler sürekli olarak… Bu ortamı sağlamanın başında, rektörün akademik liderliği, bilimsel başarısı ve yönetim felsefesi önemli yer tutmaktadır.
Günümüzde, toplumsal yarar yerine kârlılık, gerçeğin yerine, işine gelirlilik ve bilimsel üretim yerine “ne gerek var” düşüncesinin yer aldığına tanık oluyoruz ne yazık ki... Bu yüzden üniversitelerimiz, bilim ve toplumun gerçeklerine ve ihtiyaçlarına sırt çevirme durumu, akademisyenleri üniversitelerden ve halktan kopmaya neden olmuş, toplumdan karşı konulmaz halde ve kaçınılmaz bir biçimde uzaklaştırmışlardır.
Hitler rejiminden kaçarak ülkemize sığınan Alman bilim adamlarının, başta İstanbul olmak üzere üniversitelerimize çok büyük hizmetleri olmuştur. Çoğu insan belki bilmez, ideolojik nedenlerle 1933 yılında gerçekleştirilen ve adı “Darü’l-Fünun”dan “Üniversite” ye çevrilen bu kurumda, bir gecede 1000 kişi, kendilerini sokakta buluvermişlerdir. Bunlar arasında, Ali Kemal Bolayır (Namık Kemal’in oğlu) ve Ferit Kam gibi değerli ilim adamları da vardır.
1933-1952 yılları arasında, ülkemizde ders veren Prof. Dr. P. Schwartz ayrılırken sunduğu raporda, Darülfünunun başarısızlık nedenleri olarak, “Pek çok Türk akademisyendeki yetersizlik ve güvensizlik duygusu sonucu olarak böbürlenmek ve çalışkan olanları çekememezlik gibi nedenler sonucu bilimsel çalışmaya değil, mevki ve makamlar gibi özel işlere önem verdikleri” şeklinde açıklamıştır. Geçmişe tanıklık eden bu belge, ders çıkarmamız bakımından oldukça önemlidir.
1981 yılına kadar asistan olarak çalıştığım İstanbul Edebiyat fakültesinde kürsü başkanımız aynen şunları söylüyor ve ruhundaki karanlık duygu ve düşüncelerini dışa vuruyordu. “Altın çok az olduğu için kıymetlidir. Şayet altın çok olsaydı toprak kadar değersiz olurdu. Ben de sizi yetiştirmeyeyim ki kıymette kalabileyim.” Gerçekten de bu egoist profesör, emekli olunca bir tek insana doktora payesini vermeden ayrıldı gitti ve sonradan da öldü.
Alman bilim adamı Schwarz’ın sunduğu rapor üzerinden neredeyse 80 yıl geçti. Köprünün altından çok sular geçti ve ne yazık ki üniversitelerin durumu, daha da kötü bir noktaya gelmiş bulunmaktadır.
Bilim hayatı, gerçekten şekilleri yanlış çizen, kuru bir harita değildir. Canlı bir görüntü olarak insanın gözü önünde bulunmalıdır daima. Hayat, sadece var olmak değil gelişip olgunlaşmaktır. Tam ve kâmil bir makam değil, daima tamamlanabilecek ve kemale yaklaşan bir değerdir. Durgun, statik, sakin ve değişmeyen bir varlığı, evrende bulmak imkânsızdır. Her şey, daimi bir cereyan, bir akış, bir gelişme, bir değişmeden ibarettir. İnsan, hayat ırmağının hareketine pasif olarak tahammül edemiyor, o, ırmağın hızlı akışına yardım ediyor. (SON)