Geçen radyo kanallarını karıştırırken bir sohbete rastladım. Temel sorunlar hakkında kafa yoran bir insanın/uzmanın yorumları dikkatimi çekti.
Konu; neredeyse tüm insanlığın sorunu olan tüketim hastalığı ve “Z Kuşağı” sorunları.
Radyo programının da konuğu İlahiyat Profesörü Dr. Adnan Bülent Baloğlu.
Prof. Dr. Baloğlu, 1992’den bu yana Dokuz Eylül Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Temel İslâm Bilimleri Kelâm Ana Bilim Dalında öğretim üyesi ve her şeyden önce toplumu ilgilendiren konulara kafa yoran bir mütefekkir.
Konu, tüketim sorunu ve kapitalizm ve yarattığı insan tipi.
Konuyla ilgili kaleme aldığı yazının başlığı da ilginç, “Acıkana kadar uyu! Uyuyana kadar ye!”
Bulduğu başlığın hikâyesiyle başlıyor yazı ve devamına bakalım isterseniz.
Bir mağaza vitrinindeki tişörtün sol göğüs hizasındaki İngilizce ifade ister istemez dikkatimi çekti. Size tercüme edeyim: “Acıkıncaya kadar uyu; uyuyuncaya kadar ye!” Bu tuhaf, acayip, garip ifadenin altındaki yanlış, şüpheli, şaibeli ve elbette anlamsız mesajı görmemek imkânsız.
“Bir genç için bu ifade sıradan ve gayet doğal ama benim gibi yaklaşık on yıldır kapitalizm, küreselleşme, neoliberalizm, Batı, modernite, sekülerizm, siyaset-ekonomi-din ilişkileri, sosyo-kültürel değişim üzerine okumalar yapan biri için gayet manidar” diyen Prof. Dr. Baloğlu, tüketimci kapitalizminin günümüz gencine ince ve sinsi mesajlar gönderdiğini söylüyor.
Tespitleri yerinde ve derin çalışmalarının semeresini okuyucuyla paylaşan bir mütefekkirin görevi de bu olmalı zaten.
Yazının devamına bakalım.
Peşinen söyleyeyim, ne pimpirikli ne de pireyi deve yapan biriyim. Yaptığım şey, ufka kadar olanı değil, ufkun ötesini görebilmek, okuyabilmek ve sezebildiklerimi, kanaatlerimi sizinle paylaşmak. Duvarın arkasında gizlenen tehlikeleri ve bunların tahrip gücünü tahmin etmek. “Büyüteç” köşesinin bir amacı da bu ve ben uzun zamandır bunu yapmaya çalışıyorum.
Üzerine basarak tekrar söylüyorum: Geleceğin söz sahibi toplumları bugün ufkun ötesini görüp okuyabilen ve onun için hazırlık yapanlar olacak. Bugün sadece yiyip yatanlar ise geleceğin efendilerinin köleleri olacak. Dünyanın menzili buna ayarlanmış durumdadır.
Baştaki İngilizce cümle bana çocukluğumuzun alfabesindeki meşhur nakaratı hatırlattı: “Gel Ali gel; yat Ali yat; uyu Ali uyu!” Uyku ile yeme arasında organik bir bağ var: Açlıktan karnı guruldayan birinin gözüne uyku girmez; karnını tıka basa dolduran birine de rehavet çöker, şekerleme yapması yakındır.
Hocamız devamında İslami referansları esas alan uyarıları sıralıyor okuyuculara.
Daha doğrusu, yeme-içme ve israf arasındaki ilişkinin kapitalizmde bir anlamı yok. Gençliğe de telkin edilen bu! Bu iştah ve sağlık sizde varken, yiyebildiğiniz kadar yiyin! Aklınızda olacağına midenizde dursun! Telkin edilen budur.
Devam Edecek: Yiyin, için fakat israf etmeyin