Ve operasyon…
O ilk silah patlaması, hem önden, hem arkadan uçağa özel harekâtçılar girdi. O ilk silah patlamasıyla tam yanı başımda birinin vuruluşuna tanık oldum. Silahlı bir kişi gelip bana baktığında, hiç unutmam o anı, makinemi kapattım. Bir pırıltı, bir yansıma olsa bende de silah var diye ateş edecek belki. O zaman korktum. Onu izleyen saatlerde ben ölsem bile bu filmler kurtulacak. Dünya tarihinde ilk kez kaçırılan bir uçağın içinde pilotla ve kaçıranlarla röportaj yapılmış olacak. SİPA Press için çalışıyordum. Dünyanın en büyük ajanslarından biriydi. Gökşin Sihapioğlu benim uçağın içinde olduğumu öğrenince Allah rahmet eylesin, bir taraftan benim kurtarılmam için çaba gösterirken, bir yandan da dünyanın en büyük dergilerine 'içeride muhabirimiz var' diye garanti almış.
Bize çok sorulur önce insan mı yoksa gazeteci misiniz diye. Öncelikle insanız tabi. Ama mesleğimiz gazetecilik. Yaşanmışlardan ders almak gerekiyor. Mesleki formasyon da gündeme geliyor. İlk kez tanık olma heyecanım vardı. Görevini tamamlamak durumundaki bir insanın hiç bir şey hissetmemesi durumu vardı.
Korsanlar uçağı Tahran'a götüreceklerinden çok emindiler. Kafalarınca hemen Türkiye sınırından çıkıp İran'a gireceklerdi. Uçak Erzurum üzerindeyken ben kokpite girdim. Şakalaşmalar vardı. Fotoğrafların büyük bölümünde korsanlar kahkaha atıyor, pilot onlara bakıp gülüyor. Sonradan operasyon sırasında ölen kişi de gülümsüyor çünkü korsan silahı pilotun ensesine dayayınca pilot gıdıklanmış. O sırada kokpitte eşi hostes olduğu için davetli olarak bulunan Tunç Bey, Allah rahmet eylesin, silahı benim enseme daya demiş. Ne o sen de mi gıdıklanıyorsun dediklerinde ve kahkaha atılırken ben içeri girdim. O anda fotoğraf makinemi çalıştırmıştım. Ben elimdeki Nikon ile 72'lik filmlerden vardı makinede 30-40 tane benzeri fotoğraf var o an çekilmiş. Kokpitte gıdıklanan bir pilot, benim enseme dayayın silahı diyen bir konuk, korsanlar... Dışarıda tedirgin olan yolcular. Beni propaganda yapmayı düşünerek kabul eden korsanlar.
Silah uçağa nasıl sokuldu?
Uçağa silahı nasıl soktuklarını sordum. Ellerinde bir tabanca var çünkü. Bunu anlatacak kadar da soğukkanlılardı. Üzeri arapça harfler ile yazılmış, Osmanlıca-Türkçe lügat ile sokmuşlar silahı. Kur'an'a benziyor kitap. Kur'an'a koymayı düşünmüşler silahı. Ama kesmek günah gelmiş onlara. Tutup Osmanlıca Lügatın içine koymuşlar. Kontrol eden polisler silahın içinde olduğu kitabı öpüp başına koyuyor.
Ama mağduriyet korkunç. 2 kişi öldü sonuçta. Operasyonu yapanlar dünyada eşi benzeri az gelişmiş ülkelerde görülen bir yöntem ile içeri silah kullanarak girdiler. 2 günahsız insan öldü. Korsanların silahı hiç ateşlenmemişti. O belliydi. Ben sorgulandığımda da bayağı hırpalandım. Rehineler serbest kaldıktan sonra bir kadın benim için "o da terörist" deyince gözaltına alındım ve sorguya giderken kafama dipçiklerle vuruldu. O gün aldığım darbelerden biri beyin damarlarından birinde averizma yaratmış. Vücudumda o dönemin travmaları hala var.
Hep kafamda yaşadıklarımı filme dönüştürmek var. Uçağın içinde Turgay Ciner var, Selim Edes var. Böyle bir şey o dönemi çok iyi anlatır. Ama Türkiye'de Hollywood benzeri filmler çeviremiyoruz.
Evet, bir uçak kaçırma girişiminin detaylarını; içinde Coşkun Aral olmasaydı bu kadar net öğrenemezdik belki de.
…
Ancak ilk kez Diyarbakır uçağı kaçırılmıyordu. Daha önce 19 Mart 1977’de Diyarbakır-Ankara seferi yapan THY uçağı Beyrut’a kaçırılmış ve uçağı kaçıran 2 korsan teslim olmuştu.
Bir de Abdullah Kızılay’ın kaçırma girişimi var bir de onu da bir dahaki yazımda anlatmaya çalışacağım.
Sağlıkla Kalın…