Netleştirmek için bir adım daha atıp domates için piyasadan aldığımız fiyat sayısını 7’ye çıkartalım. Bu durumda yeni fiyat serimiz 3, 3, 4, 5, 6, 7, 7 olsun. Aritmetik ve geometrik ortalama farkını iyice netleştirmek için 3 ve 7 rakamlarını tekrar kullandık. Bunu hem aritmetik ortalamayı değiştirmediği için, hem de denkleme aynı sayılar dahil edilmesine rağmen ortaya çıkacak değişikliği ölçmek için tercih ettik. Seriyi topladığımızda 35’e, fiyat sayısı olan 7’ye böldüğümüzde ise yine 5 olan aritmetik ortalamaya ulaşırız. Aynı seride geometrik ortalamayı hesaplamak için fiyatlar çarpılarak (3*3*4*5*6*7*7) 52.920 sayısına, bu sayının 7’inci dereceden kökü alındığında ( ) 4,73 sayısına ulaşırız.
Bu üç örnekteki en önemli detay; fiyatların aritmetik ortalaması değişmemesine ve 5 olarak sabit kalmasına rağmen, alınan fiyat sayısı artırıldıkça domatesin ortalama fiyatının önce 4,93 lira, sonra 4,78 ve son olarak da 4,73 liraya düşmesidir. Aynı mantıkla alınan fiyat sayısı artırıldıkça ortalama fiyat da düşmeye devam edecektir. Dolayısıyla hesapladığınız enflasyon rakamlarını düşük gösterme gibi amatör yöntemlerle uğraşmaya hiç gerek yok. Kullandığınız yöntemleri matematiksel sihirbazlıkla dejenere ettiğinizde de siyasetin arzu ettiği sonuçlara ulaşmanız mümkün.
Yukarıdaki örnek başka bir soruyu gündeme getiriyor:
TÜİK yaptığı değişikliklerle enflasyonda ne kadarlık indirim sağladı?
Yapılan yöntem değişikliklerinin hesapları ne ölçüde etkilediği anlamak için 2018 ve 2019 enflasyon rakamlarını karşılaştıralım. Bu karşılaştırmayı yapmadan önce 2018 ve 2019 yıllarının ekonomik açıdan çok farklı olmadığına da dikkat çekmek gerekir.
2018 yılı enflasyonu TÜİK tarafından 20,30 olarak hesaplanmıştı. AKP’nin iktidara geldiği 2002’deki% 29,7 hariç en yüksek enflasyon rakamına ulaşılmıştı. Bu rakama verilen siyasi tepki TÜİK’in veri kaynağına müdahale etme sürecini de beraberinde getirmişti. Yeni yöntemlerle 2019 yılı enflasyonu %11,84 seviyesinde hesaplanmış ve arzu edilen düşme sağlanmıştı. Ekonomik olarak birbirinden çok farklı olmayan 2018 ve 2019’u diğer şeyler sabit varsayımı ve kaba bir hesapla kıyaslarsak enflasyonda %42 seviyesinde bir geriye çekilme olduğunu görebiliriz.
ENAG’ın yaptığı hesaplamalar da TÜİK’teki sapmanın bu düzeylere yakın olduğunu gösteriyor. Buna karşılık Johns Hopkins Üniversitesinden ekonomist Prof. Steve Hanke’nin Türkiye'nin Kasım 2021 dönemi için ulaştığı % 84,87 düzeyindeki enflasyonun fiiliin duruma kıyasla abartılı bir sonuç olduğunu görülmektedir. Bu sonucun abartılı olduğunu bizzat TÜİK’in açıkladığı ve TÜFE hesaplamasındaki manipülatif yöntemlerin tercih edilmediği anlaşılan ÜFE rakamlarından da çıkartmak mümkün. Aşağıdaki tabloda görüldüğü gibi % 54,62 ÜFE ve % 21,31 TÜFE arasındaki makas tarihi seviyelere ulaşarak 33,31 (54,62-21,31) olarak gerçekleşmiş. Bu rakamlar TÜİK’in politik tercihlere bağlı olarak enflasyonun halka yansıyan kısmı, yani TÜFE üzerinde manipülatif işlemlere yöneldiğini göstermektedir.
Sonuç olarak çok incelikli yöntemlerle tüketici enflasyonunu geriye çekmenin yolları bulunsa da piyasanın bu hesaplamalara itibar etmediği görülmektedir. Piyasa TÜİK’in açıkladığı tüketici enflasyonunu ciddiye almadan kendi fiyatlamasını yapıyor. %54,62 olarak hesaplanan ÜFE rakamı da bunu gösteriyor. Devletin bizatihi kendisi bile yeniden değerleme oranları için TÜİK’in enflasyon rakamlarını değil,yıllık ortalama ÜFE rakamı olan %36,20’yi esas alıyor. Yani devlet kendisini ÜFE’deki artışına göre ve bir anlamda piyasada oluşan gerçek enflasyona yakın bir seviyede güvence altına alıyor.
Piyasa TÜİK’e bakmadan kendi kurallarını uyguluyor. Devlet TÜİK’in tüketici hesaplarını dikkate almadan kendini koruma altına alıyor; ancak ücretli kesim kelimenin tam anlamıyla TÜİK çarklarında öğütülüyor. Ancak bu manipülatif enflasyon hesaplaması tam anlamıyla bir çaresizlik sendromuna dönüşüyor ve hesaplamalardaki ayak oyunları tam bir bumerang etkisiyle dönüp sahibini vuruyor. Ücretlerin neredeyse gerçek enflasyonun yarısı civarında zamlanması ekonomi üzerinde hem enflasyon, hem durgunluk yani stagflasyon etkisine yol açıyor. Böyle olunca da piyasadaki durgunluğa müdahale etmek için asgari ücretin güncellenmesi kaçınılmaz hale geliyor.
Piyasa ve devletten sonra çalışan kesimin ücretlerinin de güncellenmesiyle ortada hiç kimsenin kullanmadığı işlevsiz bir enflasyon rakamı kalmış olacak. TÜİK yapılan eleştirilere kızmak, tehdit savurmak, milyonlarca seçmenin temsilcisi ana muhalefet partisine kapıları kapatmak yerine toplumun %94’ünün güvenini nasıl kaybettiğini ve açıkladığı enflasyon rakamlarının sadece ulusal düzeyde değil uluslararası kuruluşlar nezdinde de nasıl alay konusu olduğunu düşünmelidir. (SON)