Elektrikteki fahiş zamlar, doğalgaz, akaryakıt derken geldiğimiz durum bıçağın kemiğe dayandığı noktada.
Bu yüzdendir ki vatandaş, esnaf, çiftçi, sanayici seslerini yükseltmeye başladı. Tepkisel eylemlerin olmadığı gün neredeyse yok.
Agari ücretteki tarihi artış bile bunu engellemeye yetmiyor. Vatandaşın cebine dokunan durum iktidar için tehlike sinyallerinin habercisi.
Tepkileri ortadan kaldırabilecek tedbirler ise neredeyse yok; hükümet gidip gelip yastık altı altınların ekonomiye kazandırılmasına kadar vardı.
Bununla oluşturulacak kuyumcu, rafineri ve banka arasında üçlü bir mutabakat veya teyit sistemi ile kişilerin, kuyumcular üzerinden ziynet, meskuk, işlenmiş ve hurda gibi fiziki altınlarını sisteme aktarması hedefleniyor.
Peki, buna ne kadar bir katılım olur?
Ayrıntıların henüz belli olmadığı bir açılım ve akıbetinin döviz korumalı mevduat hesabından farklı olmayacağı bir girişimde öncelik vatandaşa getirinin ne olacağı.
Ancak reel ekonomide düşen dövize rağmen 16 TL sınırına dayanan akaryakıt artışları düşecek mi?
Zira maliyetleri her geçen gün artan esnaf, sanayici, çiftçi ve vatandaş halkası dönüp girdi hesaplarını gösteriyor.
Maliyetleri artıran sebepler ortadan kalkmadıkça ve güvenli bir liman oluşmadıkça kimse rahat etmeyecek.
Bir de tüm dünyanın etkilendiği bir durumdan söz ediliyor; amenna ama oradaki artışlar ne oranda.
Türkiye Gazetesinin bununla ilgili haberinde, petrol ve doğalgaz fiyatlarındaki artışa bağlı olarak bütün dünyada elektrik fiyatlarının arttığından söz ediliyor ve devamında örnekler verilerek, “Elektrik fiyatlarındaki artış Portekiz'de yüzde 23, Japonya’da yüzde 14, Almanya’da yüzde 9, Avustralya’da yüzde 7, Belçika’da yüzde 6 ve İngiltere’de yüzde 4’ü buldu” deniliyor.
artışlara rağmen ABD’de elektrik için günlük ücretlerinin yaklaşık yüzde 1,24'üne, Slovak Cumhuriyeti, Polonya, Macaristan ve Çek Cumhuriyeti’ndeki hanelerin maaşlarının yüzde 8’ine tekabül ediyor. Almanya’daki ortalama elektrik fiyatları dünyadaki en yüksek fiyatlar iken, ortalama yıllık maaş seviyeleri sayesinde sakinlerinin sadece yüzde 5’ini oluşturuyor.
Türkiye’de ise asgari ücretli bir hane maaşının yaklaşık 10-15’ni oluşturuyor. Bu durumda Avrupa’yı ters bir referans gösterince bile durumumuz daha net ortaya çıkmıyor mu?