Gelişen teknoloji, tüketim alışkanlıkları ve neredeyse gönüllü köleliğe varan bir yaşam var önümüzde.
İnsanlar, alışkanlıklar, mekanlar.
Sürekli tüketen, kurgu hayatlar ve sualsiz sorgusuz kabullenilen ve hatta içselleştirilen anormal ötesi hayat ve daha kötüsüne dair ne çok işaret var etrafımızda.
Kurgulanmış robotlar gibiyiz!
Zorlama bir ekonomiyle; kazandığımızdan daha çok harcamaya kurgulanmış, sürekli bankalara, kurumlara borçlu insanlar.
Elimizdeki telefondan, giysilere, mekanlara kadar ne çok uzaklaşıyoruz kendimizden.
Cep telefonları mesela, olmazsa olmazımızdır. Neden?
Bir insanın cep telefonsuz ne kadar yaşayacağını merak ederim mesela.
Önce hastaneye kaldırılır, ardından yoğun bakıma…
Alanında uzman doktorlar dört döner etrafında, ardından teşhis!
Sosyal medya hesaplarının aktif olduğu bilmem kaç piksele eşdeğer ön ve arka kameralı bir telefon yazılır reçeteye.
Önce alabildiğince damardan, ardından habire ölçüsüz verilecek yazar. Biraz toparlandığında “mutlu insan pozlu selfiler” de eklenir reçeteye.
Daha bir yıl önce aldıkları, üstelik en az beş yıl daha kullanabileceği telefonunu; üstüne para vererek yeni çıkan modelle değiştirmek için kuyruklara giren insanlar hipnotize edilmiş mi acaba diye düşünürüm hep.
Faydalıdır da aslında, ancak faydasından çok zararını biz elimizi göze sokarak zarara çeviririz.
Hemen hemen herkesin insan vücudu için zehirli bir etkiye sahip olduğunu kabul ettiği kimyasal kökenli Mono Sodyum Glutamat (MSG) ve Aspartamı barındıran yiyecekleri de tüketmeyi alışkanlık haline getirmeniz gerekiyor.
Tabi bunları yapabilmek için sağlam bir iradeye sahip olmanız gerek. Bunun için de yegane yardımcımız ilaç endüstrisi. Psikolojik ilaçların kullanımının her geçen gün büyük bir hızla arttığı bu kısır döngü de yaşadığımız bütün psikolojik sorunlara karşılık gelen bir hastalık ve ilaç olduğunu da unutmamız gerekiyor.