Diyarbakır.
Eskilerin Diyar-ı Bekir adıyla andığı kadim kent.
Yıllarca Bölge insanının zihin ve gönül dünyasında Güneydoğunun Paris’i diye konumlanan, coğrafyanın otantik ve kültür mirasını bağrında taşıyan büyük şehir.
Diyarbakır, kendi etrafında yer alan birçok kent insanının sağlıktan, ticarete, eğitimden bürokratik sorununa çözüm üreten taşıyıcı bir kent oldu.
Diyarbakır aynı zamanda eğlence kültürünün, teknik ve modern gelişimin öncülüğünü yıllarca kimseye kaptırmadı.
Diyarbakır kentinin yukarıda saydığım niteliklerine birde entelektüel birikim eklenince bu şehir insanlarının bazılarının kişiliklerinde oluşan yüksek egonun civar kent insanları arasındaki duygusal iletişiminde kopuşlar yarattığı eskiden beri dillendirilen bir görüş olarak orta yerde durmakta.
Eski bir siyasinin dillendirildiği “Avrupa Birliğinin yolu Diyarbakır’dan geçer” söylemi bu kentin tarihsel misyonunu farklı bir algıya taşıdı.
Bölge kentlerinden yoğun göç alan kent sermaye ve yetişmiş insan birikimini zamanın ağır dişlileri arasında erittikçe, Diyarbakır önünde ışıldayan geleceğe yürümekte zorlandı.
Cuntalar, darbeler en çok Diyarbakır’ı vurdu.
Kentte bir dönem yaşanan siyasi acılar, bu kentte yaşanan insan hak ihlalleri bölge tarihine kötü anılar olarak düşülürken Diyarbakır ve Diyarbakırlı çok yoruldu, yıprandı.
...
Makalemin ikinci kelimesi Siyaset kavramının bu kentteki karşılığına bakayım.
Diyarbakır sosyolojisini yakından bilen Diyarbakırlı bir dostumun yıllarca söylediği bir söz hala kulağımda çınlar.
Şöyle demişti bilge arkadaşım; “Diyarbakır’da yaşamak kolay değil, ticaret yapmak ise zor. Ama bütün bunlardan daha ağır olan Diyarbakır’da siyaset yapmak, siyasi düşüncelerini paylaşmaktır. Çünkü bu kentte dengeler o kadar hassas ve siyasi algılar o kadar sert ve kemikleşmiş ki Diyarbakırlı eski sağduyusunun değil yeni türeyen önyargıların tutsağı olmuş.’’
Diyarbakır’da siyaseti zorlaştıran, güçleştiren en büyük sosyal nedenin kentte çok hızlı oluşan değişim arzularından kaynaklandığını düşünüyorum. Zira bu şehrin siyasal tarihine baktığımızda toplumsal dengenin ve sınıfsal yapıların akıl almaz bir biçimde yön ve yan değiştirdiğine tanık oluruz.
On yıllarca önce evrensel sol hareketlerin bölgede ilk kez uç vermesine öncülük eden Diyarbakır bu misyonu daha sonra Kürt ideolojide farklı bir metoda yöneltip temellendirme ve yönlendirmede başat rolünü oynamıştır.
Diyarbakır il siyasetinde önemli güç merkezleri olan feodal yapılar güç kaybettikçe, boşluğu yeni siyasi kimlikler ve kişilikler doldurmuştur.
...
Ve Galip Ensarioğlu
Diyarbakır siyasetinde bir kimlik ve figür olan Galip Ensarioğlunu makaleme konu etmemin en önemli nedeni onun siyasi geçmişi ve kanaat önderi olma gayretleri değil.
Dikkatimi bu isme yöneltmemin en temel sebebi şudur; Uzun bir süredir merkez medyadaki TV tartışma programlarını dinler, izler ve konuşmacıların vücut dillerine bakar, söylemlerini dinlerken çelişkiler üzerinden bir tahlil yapmaya çalışırım.
Ana Akım medyanın TV Tartışma programlarındaki konuları seçerken hangi stratejik düşünceyle hareket ettiğini, ulusal medyanın bu güç merkezlerinin bu tartışma programını yaparken amaç, hedef plan örgüsünü hisseder ve program yapımcısının kafasının ardındaki nihai sonucu tecrübemle öngörmeye çalışırım.
Bu bilincin farkında olmayan bir kısım entelektüel ve akademisyen bodoslama bu programa katıldıktan sonra yaptıkları söylem hatalarıyla karizmayı çizdirir ve kamuoyunda yıpranırken TV tartışma programlarına artık hem davet edilmez hem de ciddi bir hayal kırıklığına uğrar.
Kimi isim ise TV tartışma program fırsatını faydaya dönüştürür, Milletvekili veya başka türlü makamlara paraşütle inmeyi başarır.
Yani TV Tartışma programları iki ucu keskin bir bıçak misali ya başarı ya da hüsran getirir.
Hızla reytingi düşen merkez medya ilginç konu ve konuklarla tiraj yükseltmeye çalışırken programa davet edecekleri isimleri özenle seçer.
İşte tam bu noktada Galip Ensarioğlu dikkatimi çekti.
Yıllardır Bölge Milletvekillerinden birçoğu ekranda görünmekten kaçarken Galip Ensarioğlu en netameli yani tehlikeli konularda ekrana çıktı.
Özellikle Kürt sorunu konusunda Ak Parti’nin birçok Milletvekili köşe bucak saklanırken kendisinin ekranlara çıkma cesareti göstermesi beni çok şaşırtmıştı.
Şeytani zekaya sahip TV sunucularının ekrandaki seyircinin dikkatini çekmek adına karşıdaki konuğuna şaşırtıcı sorular yöneltmesi, gazetecilik deyimiyle misafirini köşeye sıkıştırma gayretinden kurtulmak kolay değil.
Gerçi son dönem TV Tartışma programlarını şova dönüştürme gayretindeki bazı isimlerin düştüğü komik durumlar Galip Ensarioğlu gibi ciddi insanları her ne kadar sıkıntıya soksa dahi bu programları sona kadar sakin ve tutarlı sonlandırmak elbette kolay değil.
Dikkatimi çeken bir husus program modaratörlerin Galip Ensarioğlu’na karşı son derece dikkatli, nazik ve çok saygın bir dil kullanırken, kendisine yönelik bir siyasi operasyon çekmekten uzak durmaları.
Bu durumu çok önemsiyorum.
Galip Ensarioğlu’nun değişik karakter ve egoya sahip TV sunucularının tümünde uyandırdığı saygınlığı nasıl sağladığını gerçekten çok merak ediyorum.
Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Ak Parti’nin ulusal medyada ve bölge siyasetinde düşünce, tavır ve söylemlerini cesurca dillendirecek dava arkadaşlarının sayısal eksikliğine karşın hala bu misyonu kendi özel gayret ve çabalarıyla sürdürme gayretindeki Galip Ensarioğlu’nu aktif siyasi kulvarın dışında neden tuttuğu zihnimin bir köşesinde soru olarak duruyor.