Lavtacı Haralambos'un oğlu, büyük ud ustası YorgoBacanos'tan güzel bir mahur eser: "Hala Kanayan Kalbimi Aşk Ateşi Dağlar"
İlginçtir, bu güzel mahur şarkıyı ilk kez büyük şair Ahmed Arif'ten dolayı duydum...
Ahmed Arif, yazdığı şiirler nedeniyle gözaltına alınınca, 4 ay Sirkeci'deki Sansaryan Han'da işkence görüyor. Sansaryan Han, Erzurumlu Ermeni bir iş adamının binası. Ermeni tehciri sonrası, 1915'de devletin mülkiyetine geçiyor.
Devletin mülküne geçiyor olması başka bir dram, başka bir hikaye... Konu dağılmasın diye Ahmed Arif'le ilgili kısmını yazmak istiyorum.
1982-1984 arası İstanbul'da öğrenciydim. Kendimizin yönettiği bir yurdumuz vardı. Diyarbakır Öğrenci Yurdu...
Kumkapı-Yenikapı arasında bir sokakta... Semt karakolunun polisleri rutin olarak yurdu basar, okuduğumuz kitapları kontrol eder, biraz söylev, biraz nutuk çekip giderdi.
Birgün semt karakolundan gelen polisler, Sirkeci Emniyetinden çağrıldığımızı ve yurdun yönetiminden kim sorumluysa onların gitmesi gerektiğini söyledi.
Aramızdan "müdür" olarak seçtiğimiz bir arkadaşımız ve ben Sirkeci Emniyetine gittik. Sansaryan Han, o zamanlar emniyet binası olarak kullanılıyordu.
Han, işkenceleriyle efsane bir mekandı... Aslında çok güzel tarihi dokusu olan görkemli bir yapı ama binadan içeri girdiğimde zihnim işkence sahneleriyle doldu. Ahmed Arif'in orada ağır işkenceler gördüğünü biliyordum. Nazım Hikmet, Atilla İlhan, Aziz Nesin gibi bir çok insan Sansaryan Han'ın bodrumlarına çığlıklarını bırakmış... Böyle bir psikoloji içerisinde emniyet müdür yardımcısı odasına aldı bizi. Yurtta siyasi faaliyetlerde bulunduğumuza dair şikayetler aldıklarını, hatta elinde yazılı bir şikayetin olduğunu, el yazısı bir kağıdı masanın diğer tarafından hafifçe göstererek söyledi... Yine rutin nasihat, söylev faslı ve bizim tam aksini söylediğimiz şeyler vs. Han'dan çıktık.
Sansaryan Han, özellikle DP'nin 1950'deki iktidarı sonrasında "komünizm tehdidi" adı altında seçkin aydın, yazar, gazeteci edebiyatçıların ikinci adresi olmuş bir işkence mekanı. Ahmed Arif de Han'ın kıdemli müşterilerinden...1952 yılında Sansaryan Han'da 4 ay kadar hücrede kalan ve sürekli işkence gören Ahmed Arif, artık halisünasyonlar görmeye, sesler duymaya başlar. Baskı, halisünasyon, sesler derken, zeminden söktüğü bir seramik parçasıyla şah damarını keser. Hilesiz bir intihar girişimidir bu ama şansına (belki de şansızlığına) erken farkedilir. Hemen hastaneye sevkedilir, ameliyata alınır ve nokta koyma girişimi yarım kalır. Yıllar sonra Canip abiden (Nerdeyse bütün Kürt gençlerinin Canip abisi, Canip Yıldırım) bu intihar girişiminin çok ilginç detaylarını dinledim. Müziğe de tutkun olan Arif, intihardan önce kafasında seslerin iyice dolanıp durduğunu, bütün bunların yanında, arada bir de "Hala Kanayan Kalbimi Aşk ateşi Dağlar" şarkısını da sıklıkla duymaya başladığını söyler. Muhtemelen serde hasretlik de var. Belki şarkı ona Leyle Erbil'i hatırlatıyordur. Erbil'e platonik aşkının ne zaman başladığını bilmediğim için, tahminen diyorum... Canip abi, Ahmed Arif'in delirmekten korktuğunu, hatta işkenceye dayanamadı delirdi denilmesin diye intihara karar verdiğini ve aynen bu şekilde kendisine anlattığını söylemişti. Bu detayı öğrendikten sonra, şarkının farklı vesiyonlarını dinledim: Safiye Ayla, Nesrin Sipahi, İnci Çayırlı hepsi de çok güzel yorumlamış ama ben YorgoBacanos'un yorumunu daha çok sevdim. Ahmed Arif anısına bir kez daha paylaşmak istedim...