Bana sormayın böyle nereye, Koşa koşa gittiğimi.. ./Alnından öpmeye gidiyorum
Evleri balkonsuz yapan mimarların.
Bana sormayın böyle nereye gittiğimi? Kırk yıl hatırı olan bir fincan kahvenin 25 TL. yerine 20 yıl hatırı olan bir kahveyi bulmaya ve aramaya…
Kahve tiryakisi hocamız Ali Nihat Tarlan'ın zamanın valisi Ord. Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gökay'dan kahve kıtlığının yaşandığı 1956'lı yıllarda, 100 gramla yetinmeyip bir ton kahve talebini abartılı buluyor ve o nedenle:
"Ey tabib-i hazik û hal-âşina /Ey Cesametlu, Velayetlu Paşa /Şimdilik bir ton da kâfidir bana /Kahve lütfet varsa imkânın eğer… "Bir ton değil bir fincan kahveyi aramaya gidiyorum…
Bir bardak çayın dolar ve Avro ile değil, paranın pul olduğu ve mangırla satıldığı kahvehanelerin bulunduğu bir şehre gitmeğe koşa koşa gidiyorum…. Bu ariflerin şarabını bulmaya gidiyorum…
Neyi bekler dururum bilmem… Dört bardak kırtlama çayla Erzurum’da.... Mutlu bir sessizlik aramaya gidiyorum.
Erzurum sokaklarında İbrahim Hakkı’yı arıyorum:
"Az ye az uyu az iç
Ten mezbelesinden geç
Dil gülşenine gel göç"
Belki böyle bir kent bulurum diye koşa koşa gidiyorum..
Öğretim üyelerinin öğrencilerinden daha çok olduğu bir üniversiteyi aramaya koşa koşa ve bulmaya gidiyorum.…
Doktora tezlerini hazırlayıp bilim ve edebiyat dünyasına sunan ve şenlendiren büroları bulmaya koşa koşa gidiyorum..
Yükselen binalar ve gökdelenler arasında ruhum sıkıldı. Bir nefeslik oksijen solumak için dağlara bayırlara gidiyorum…
Bırakın Edirne peynirini, Diyarbakır’ın örgü peynirini, Kars’ın teker kaşarını, ben çökelek bulmak için koşa koşa köylere gidiyorum…
Adalet meşalesini parlatmaya ve onu dağ başlarında bir fener gibi dikmeye çalışan hâkimleri aramaya…
“Akın var güneşe akın/ Güneşi zapt edeceğiz/ Güneşin zaptı yakın” diyen şairi aramaya ve onu bulmaya gidiyorum,
Yıldızı görmek, ayı görmek, güneşi görmek ve hepsinin birer birer ruhun ufkunda batışlarını hüzünle fakat umudu yitirmeden gözlemek ve gözlemlemeye gidiyorum..
"Ey yeşil sarıklı ulu hocalar bunu bana öğretmediniz
Bu kesik dansa karşı bana bir şey öğretmediniz
Kadının üstün olduğu ama mutlu olmadığı
Günlere geldim bunu bana öğretmediniz
Hükümdarın hükümdarlığı için halka yalvardığı
Ama yine de eşsiz zulümler işlediği vakitlere erdim
Bunu bana söylemediniz
İnsanlar havada uçtu ama yerde öldüler
Bunu bana öğretmediniz
Kardeşim İbrahim bana mermer putları
Nasıl devireceğimi öğretmişti
Ben de gün geçmez ki birini patlatmayayım
Ama siz kâğıttakileri ve kelimelerdekini ve sözlerdekini
nasıl sileceğimi öğretmediniz... "
İşte ben böyle bir kenti aramaya hem de koşa koşa gidiyorum… Buyurun, bu uzun soluklu bir koşudur… Kendisine güvenen ve benimle beraber koşa koşa gelmeye ve bu maratona katılmaya niyetli olan var mı?