Bir gün Ramazan yine Edebiyat Fakültesine, hocaya getirdiği bir hediye ile odasına gelmişti. Fakat biz açıkça Ramazan’a, boşuna gelip gittiğini, hocanın kimseyle doktora payesini verecek şekilde uğraşmayacağını söylüyorduk. Fakat daha ilerisini söylememiz mümkün değildi. Bu defa da Ramazan, beni kıskanıyorlar bu asistanlar diyebilir ve bu düşünceye kapılabilirdi.
Prof. Karahan’ın odasında, hocadan yüzlerce defa tekrar ettiği öyküleri ve kendisini öven sözlerini dinliyorduk. Ben, asistan arkadaşım H. Türkay Gültekin ve Ramazan oturuyorduk hocanın yanında. Odanın kapısı çalındı. Bir kız, başını biraz içeriye uzatarak: Hocam! İmza almak istiyorum, fakat görüyorum şu anda uygun değilsiniz. Sonradan gelebilir miyim dedi. O zamanlar, öğrencilerin devamını kontrol etmek için her öğrenciye bir devam karnesi veriliyordu. Şayet o karnede hocaların isminin en üst tarafında Karahan’ın adı yazılmamışsa öğrenci derse devam etse dahi, imza atması mümkün değildi. Neyse ki, kız geri çekilmek istedi. Fakat Hoca ısrarla içeriye gelmesini istiyordu. Sonuçta kız içeriye girdi ve karneyi hocaya uzattı. Bunun üzerine Prof. Abdülkadir Karahan: “Kızım kimden çekiniyorsun, şu karşımda oturanlar asistanlarım Şakir Diclehan ve Türkay Hanım’dır. Benimle beraber derse girdikleri için tanıman lazımdır. Ramazan’a işaret ederek de, bu da hariçten İmam-Hatip okulunu bitirerek İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’ne girmiş ve şimdi de benden doktora çalışması yapmak istiyor. fakat Kafası hiç çalışmaz ve uygun olmayan bir kelime kullanarak beyinsiz ve “….adam” dedi. O zaman yer yarılıp Ramazan içine girmeliydi. Bizim tüylerimiz diken diken olmuştu. Bir insanın yüzüne karşı bir hoca bu tür hakaret içeren kelimeler kullanılabilir miydi? İşte Hoca bu türde be bu karakterde bir insandı.
Edebiyat Fakültesinde üçüncü hoca tipi ise, asistanını kıskanmayan, onunla fazla ilgilenmese de onun çalışmalarına da engel olmayan ve sonuna kadar gitmesine ve yükselmesine izin veren Hoca tipi… Buna da Prof. Dr. Muharrem Ergin ve çalışmalarıyla göz dolduran, bütün Türkoloji kongrelerini organize eden asistan Osman Fikri Sertkaya örnek gösterilebilir.
Türkoloji Kongrelerinde Osman F. Sertkaya’ya olan aşırı ilgi, teveccüh ve girişkenliğinden rahatsız olan Karahan: “O kimdir ki boynundan büyük işlerle uğraşıyor ve kongre sekreteryasını üstlenerek böylesine önemli işlere girişiyor… "Sonuçta doktorası henüz olmayan bir asistan parçası" deyimini kullanıyordu ve zaman zaman Muharrem Bey’e etki ederek buna neden bu kadar alan açıyor ve yetki veriyorsun diyerek şikâyette bulunuyordu. Sadece kendi asistanını kıskanmakla yetinmeyen, başka hocaların asistanın da kıskanan bir tipti Karahan Hoca!!!!
İşte İstanbul Edebiyat Fakültesi ve gerçek yüzü… Hocaların dünyaları ve Üniversite hayatları… Elli yıl öncesinde oynanan tiyatro sahnelerindeki oyunlarda bugün bir değişiklik var mıdır? Sanmam… Sonuçta her çalışma, yine hoca merkez olmak üzere öğrenci etrafında dönüyor… Hepimiz, en uzak yıldızdan en küçük zerresine kadar, türlü şekiller ve karakter ve tavırlarla aynı kurumun akışı içinde gözlemledik ve bugünlere geldik… İşte biz geldik gidiyoruz, şen ola Halep…Bitti