Siyaseti kendi yükselişi için değil, ülke için bir vasıta sayması gereken idareciler, danışmanlar kullanmak zorundadırlar. Aslında milletle özdeşleşmek demektir devlet adamlığı… Milletin dert ve ıstıraplarından, millet ruhundan ve duyarlığından haberli olmak demektir…
Halk içinde yaşayan ve kendini halktan biri olarak gören devlet adamı, kendisiyle halk arasına bir duvar örmemeli ve kendisini halktan büyük görme hastalığına tutulmamalıdır…
Ortadoğu ülkelerinde idareye gelenler, ne yazık ki bunu bir nöbet olarak pek göremiyor ve bu nöbeti devre hazır olduklarını pek düşünemiyorlar.. Çağımızda bir devlet adamının tüm konulara egemen olması mümkün değildir. Bunun için aklı başında danışmanlar kullanmasını bilmelidir bu devlet adamının…
Bugün politika olarak adlandırılan “siyaset”i, eskiler “netameli” olarak görmüşlerdir. İslam tarihinde Hazret-i Ömer’e oğlunun idareye talip olup olmadığını soranlara verdiği cevap çok anlamlıdır. “Bir evden tek bir kurban kafidir” sözü, bunun çok önemli bir belgesidir.
Her şeylerini örnek aldığımız Batı dünyası, çeşitli konularda çok bilgili danışmanlar kullanmasını bilmiş ve bu nedenle de her zaman başarılı karar almakta isabet etmişlerdir. Fakat Doğu dünyası bu özellikten yoksun şekilde idarecilerine gerçeği pek söyleyememiş ve daha çok idarecilerin hoşuna gidebilecek sözleri kullanmayı tercih etmişlerdir.
Halkın sorumluluğunu üzerine almak kolayca ve hiç düşünülmeden girişilecek bir iş değildir. Bu yolu seçen kişi, çok iyi bir değerlendirme yapmak ve kılı kırk yararcasına düşünmek zorundadır.
Dönüşü olmayan bir yol olan siyasette, önceden görülmeyen nice problemlerle yüklü bir konu ve bunlarla yüz yüze gelmesi mukadderdir her zaman.
İnsan, en yanılan bir yaratık olduğu gibi en uzağı gören yaratıktır da… Devlet adamı, içi çe girmiş düğümleri, kördüğümleri çözecek kadar hesaplı ve hünerli olmalıdır.
İslam literatüründe “İlm-i ledün” denilen bir bilim türü vardır ki bu, uz görüşlülüğe eriş, öngörü veya uzak görüşlülük demektir. Çok değişik bir eğitim sonucunda elde edilen bu bilim sayesinde, aklın takıldığı noktalardan kurtulma, arzuların ve ihtirasların göz bağlayan etkilerinden sıyrılma, eşya ve çağ handikap ve şokunu savma yetisi demektir. Bu da ancak, kişiliği, üstün bir ideal ve hakikat çilesinde pişirmekle oluşmakta ve ay gibi gün gün büyüyüp dolunay olmaktadır.
Eskiden yönetici kadrolar, belli eğitim ve aşamalar yanında bu manevi okullardan da geçiyor veya geçiriliyorlardı. Manevi değerlere önem veren toplumlar, daha yüce idealler taşıyan ve sorumluluğu bu şekilde yüklenmiş toplumlardır. Avrupa ortasında çok sıkıntılı bir anda ileriyi görme ve problemleri bilgece çözme özellikleriyle halkının önüne geçip idareye talip olan Aliya İzzetbegoviç, çağımızın en ideal devlet adamlığı profilini çizenlerden biriydi.
Boşnakların yaşadığı sıkıntıların farkına varmış, telaş ve panik yapmadan yumak büsbütün karışmış ve ipler iyiden iyiye dolanmış olmasına karşın, büyük bedel ödeyerek halkını bu girdabın içinden çekip çıkarmayı başarmış bir lider olmuş ve ruhunu da bu şekilde Allah’a teslim etmişti.