33 vatandaşın Kurşuna Dizilmesi:33 vatandaşı, ceberûti bir idarenin sürdüğü, tek parti iktidarının ve her şeyi teke döndüren bir anlayışın egemen olduğu 1943 yılında, tepeden keyfi bir emirle kurşuna dizdirip te 2000 yıllarına doğru kahraman olarak ilan edilen bir orgeneral (Mustafa Muğlalı) ve ortaklarına bağlı olay üzerine çok şey yazılıp çizilmiştir. Fakat bunları detayı ile incelediğimizde başta Necip fazıl olmak üzere ki,-onun düz 2 yazısında, Sezai Karakoç ve yiğit şair Ahmed Arif’in ise, şiirlerinde işlendiği ve ön plana çıktığı görülmektedir.
33 kurşun olayının bütün iç yüzü ve realist hikâyesi, halk vicdanına tam olarak aksettirilmesi, ancak daha sonraki zamanlarda gereken ilgi ve alaka görmüştür. Olayın tam ve olduğu gibi hikâyesi, çok üzücü ve vicdanları yaralayacak türdendir. Bu olağanüstü olay, iki efsane şairin şiirlerine yansıdığında büyük bir merakla okunmuştur.
- Dünya Savaşı sırasında özellikle İran sınırında kaçakçılık olayları artar. Bölgedeki aşiretlerle güvenlik kuvvetleri arasında çatışmalara yol açan bu olaylardan biri de Van'ın Özalp ilçesinde patlak verdi. Bir bölümü İran topraklarında yaşayan Milan aşiretinin Temmuz 1943'te büyük bir hayvan sürüsünü kaçırdığı yolundaki ihbar üzerine sınıra gönderilen jandarma birlikleri, kaçakçıları İran'a kaçtıkları için, yakalayamaz. Ardından aşiretin Özalp'ta yaşayan 40 akrabası gözaltına alınır. Mahkemenin yalnızca 5 kişiyi tutuklayarak geri kalanları serbest bırakmasına karşın, Özalp'a gelen Mustafa Muğlalı'nın emriyle 33 kişi, sorgulamaları yapılmak üzere iki asteğmenin komutasındaki bir askeri birliğe teslim edilir ve kaçakçılıkla suçlananlar, sınıra yakın bir yerde kurşuna dizilir.
Bu olay, ancak 1946’dan sonra kamuoyuna yansır ve ilgi görür. İşte Necip Fazıl’ın, Büyük Doğu’daki “Dedektif X Bir” başlığıyla yazılan hikâyenin detayları.
Bu üzücü hikâyenin cereyan tarzı, birçok yerde anlatılmış olsa da en sağlam kaynak olarak cesur ve korkusuzca Necip Fazıl tarafından anlatılması, oldukça ilginç ve düşündürücüdür: “Van taraflarının sınırında ve İran tarafında oturan Mısto (Mustafa) isimli bir ağa vardır. Çift, çubuk, özellikle sürü sürü hayvan sahibi bir adam… Bölgede egemen olan ağalık düzeninin canlı bir örnek ve timsalini oluşturmaktadır.
Mısto’nun kızı, sınırın beri tarafında, yani Türkiye topraklarında, Özalp kazasının bir köyünde gelindir. O köyün eşrafından birinin eşi. Sınır boyunda daima, karşılıklı olarak sınır tecavüzleri olmaktadır. Bu tecavüzlerin başlıca amacı, hayvan hırsızlığı!..
Olayın başlangıcı olarak Özalp köylüleri, sınırı aşıp Mısto’nun birkaç yüz hayvanını çalıyorlar ve Türkiye sınırından içeriye sürüyorlar. Aslında Mısto Ağa, sadece bir ülkenin sınırında oturan yabancı bir insan değil, Türkiye’nin emellerine ve menfaatlerine gönüllü olarak hizmet eden bir kişidir. Yüzlerce hayvanı çalınan Mısto, durumu Van Valisi’ne ve Milli Emniyet Başkanı’na yazar ve olayın takibini, tamirini, gereken tedbirlerin alınmasını ve hayvanlarının iadesini ister.
Mısto Ağa’nın hiçbir şikâyet ve sorusuna cevap veren yoktur, yine yazar, yine cevap yok! Sonuçta Mısto, en son olarak bir mektup yazar: “Çalınan hayvanların çoğu dişi ve yavruludur. Yavrular aç kaldı, hepsi ölecek… Eğer bir haftaya kadar hayvanlarım bana iade edilecek olursa, bizzat gelip zararımı telafi edeceğim.”
Misto, bir hafta bekliyor. Hiçbir cevap çıkmayınca adamlarını toplayıp Özalp kazasını basıyor ve kasabanın ne kadar hayvanı varsa alıp götürüyor. Mısto’nun kızı, daha sonra kurşuna dizilen 33 vatandaşın köyünde gelin olduğu için, Mısto’ya yardım edenlerin bu köyün erkekleri olduğu zannıyla, bunlar kanuni takibe hedef tutuluyor ve mahkemeye veriliyor.
Mahkeme, bu 33 masum ve alakasız adamı berat ettiriyor ve serbest bıraktırıyor. İşin de ilk safhası, böylece nihayete eriyor. (Devam Edecek)