"Eskiden sabah ilk kalktığınızda ne yapardınız?" sorusuna ironi bir cevapla karşılık verirdik. "Ayakyoluna uğrardık" Ya şimdi? Gözümüzü açar açmaz ne yapıyoruz? Uzandığımız ilk şey sevgili cep telefonumuz.
Sabah mahmurluğu daha üzerimizden atmadan sosyal medya hesaplarımızı kontrol ederiz. Genelde ulaşılması kolay bir yere bırakırız telefonlarımızı; akşamdan şarjı doldurmak elzemdir. Özellikle 'Z' jenerasyonu için bu artık bağımlılıktan öte bir hal almıştır.
Vahim bir hastalıkla karşı karşıyayız. Bu bağımlılık zihnimizi rehin almış adeta Ondan kurtulmak neredeyse imkânsızdır. Biz nereye gidersek gidelim telefonları asla yanımızdan ayırmayız, onsuz nefes bile alamayız. Öyle ki artık bir organımız haline gelmiştir; hatta organlarımızdan daha değer veriyoruz desek yeridir. Eskiden, tuşlu telefonlarımızı çocukların ulaşamayacağı yüksek bir yere asardık. İkide bir ellerimize almazdık. En uzun konuşmamız. Birkaç dakikayı geçmezdi.
"Aman! Fazla yazmasın" cümlesi daha ağzımızdan çıkmadan telefon kapanırdı. O zamanlar her şeyin değerini bilirdik. Tabii, şimdiki gibi zırt pırt telefonu almazdık elimize öyle saatlerce şarjı bitinceye kadar konuşmazdık.
Eski tuşlu telefonlar tedavülden kalkıp tarih oldu neredeyse…
Yerini her işimizi şıp diye yapan Android telefonlar aldı. Dolayısıyla çağımızın en büyük baş belası sosyal medya denen ucubeler oldu. Çocuklar bile ilkokula başlamadan sosyal medya hesabı kullanıyor. İşin en vahimi ise ünlü şahsiyetlerin daha doğmamış çocuklarına sosyal medya hesabı açmaları. Gün gelecek devran dönecek elbet. Çünkü herkes kafasına estiği gibi sosyal medya hesabı açamayacak. Bunun için bazı kriterler olacak. Malumunuz ABD başkanı Donald Trump'ın twitter erişimine kısıtlama geldi. Kaldı ki bu tüm sosyal medya kullanıcılarına küçük bir mesajdı. "Anlayana sivrisinek az anlamayana davul zurna az" atalarımız boşuna bunları söylememişler elbet.
Sosyal medya hesabı açmak için yüklü meblağlar lazım olacak. Belki bir araba fiyatına, belki de bir ev fiyatına, yakın zamanda yeni toplumsal katmanlar boy gösterecek. Sosyal medya sahibi olmak başlı başına bir toplumsal statü göstergesi olacak.
"Efendim bu mümkün mü?"
Tabii mümkün bizlerin daha önce olmaz dediğimiz her şey olmadı mı?
Covid-19 hastalığından sonra yeni bir hastalık dünyada peydahlanacak. Adı ise sosyal medya bataklığı nice insanlar borç batağına girecek. Benimkisi sadece bir öngörü efendim. Çok tedirginleşmenin anlamı yok. Çoğumuz belki o zaman yaşamıyor olacağız.
Malumunuz eskiden Android telefon bir gösteriş sembolüydü. Kafeye oturur oturmaz herkesin görebileceği bir yere bırakılırdı. Nispet yaparcasına, dolayısıyla bu toplumsal bir statünün spesifik göstergesiydi. Şimdilerde elinde tuşlu telefon olanlar toplum nezdinde daha saygın bir konumda gözüküyor. Gösterişten uzak münhasır kişiler olarak nitelendiriyorlar Kaldı ki bu da toplumun gözünde entelektüel bir perspektif çiziyor.
+Çalan telefonu direkt açmaz. Önce zil sesi bir kaç saniye dinlenir, daha sonra ceketinin iç cebinden, eski İstanbul beyefendisi edasıyla telefonu çıkarıp kulaklarına götürür "Efendim" der, nazik mütevazı bir şekilde konuşmaya başlar.
Peki, biz bu illetten nasıl kurtulabiliriz?
Efendim, şu an için mümkün gözükmüyor. Tüm ruhumuzu teslim almış bir vaziyette.
Hata size bu konuda küçük bir anımı anlatmak isterim laf aramızda kalsın!
Bundan birkaç yıl önce liseden bir arkadaşımla tesadüfen karşılaştık. Hal hatır sorduk. Klişe bir sorudur. Bizler yıllar sonra karşılaştığımız kişilere genelde ne iş yapıyorsun. Sorusunu insafsızca yapıştırırız Ben de bu geleneği bozmadım tabii, sorumun karşısında biraz bocaladı; yüzü düştü. Ben de fazla üstelemedim. Sonra bir hastanede morgda ölenlerin kayıtlarını yaptığını söyledi ezile büzüle…
Yaptığı işten hiç hoşnut değildi. Hata ceset kokusu üzerine sindiği için kız arkadaşı ondan ayrılmıştı. Keskin bir kokusu vardı, genzimi yakmıştı.
Dedesinin mesleği gassal, babasının mesleği mezarcı, yani üç kuşak olarak birbirlerine benzeyen meslekleri yapıyordular. Sadece adları farklıydı; sitemleri ve keşkeleri ortaktı. Sonra bir gün çalıştığı hastaneye yolum düştü. Bir de ne göreyim, ölenlerin sosyal medya hesaplarını karıştırıyordu. Takipçileri fazla olan mevtanın, sosyal medya hesabını ele geçiyordu. Onunla aynı soyadı taşıyanlara engel atıyordu. Daha sonra mevtanın adı soyadı yerine kendi adını soyadını yazıyordu. Ben ona niye böyle bir şey yaptığını sorduğumda, o hiç istifini bozmadan.
"Biliyorsun artık sosyal medya fenomenleri iyi para kazanıyor. Ben bu işten sıkıldım. Bırakacağım," demişti.
Yaptığı şeyin suç olduğunu söylediğimde beni dinlememişti bile.
"İstersen sana takipçisi fazla olan bir mevtanın sosyal medya hesabını satarım, indirdim de yaparım, malumun hukukumuz eskiye dayanır" demişti sıkılmadan.
Bana zarar verecek her şeyden bir adım uzak kalmayı yeğlerim her zaman…
Biraz temkinli biraz da tedbirli davranırım….
Mevtanın sosyal medya hesabında olur olmaz şeyleri paylaşınca bir arkadaşı işkillenmiş.
Sonrası malum efendim.
Ruhumla kalbinizi selamlıyorum…
Başka bir yazıda görüşmek dileğiyle…