“Bir şehir kadar kalabalıktır bazılarının yalnızlığı…”
Muhterem okurlarım, bu haftaki yazımda bir yazardan ve son çıkan romanından bahsetmek istiyorum. Kısa süre önce tanışmama rağmen aramızda sıcak bir dostluğun oluşmasına vesile olan değerli yazar Rıfat MERTOĞLU, Öteki Yayınevinden çıkan 5. Romanıyla yeniden okuyucuyla buluştu. Bahsedeceğim romanın adı Dedemin Ayakkabıları. Roman, 1915’lerden, 1980’lere uzanan bir süreci anlatıyor ve Fırat Nehri kenarındaki köylerde geçiyor. Yazar da o köylerden birinde doğmuş zaten, çocukluğu Fırat kenarında geçmiş.
Dedemin Ayakkabıları, mitolojik çağlardan beri insanlara kucak açmış, bereketin simgesi bir nehrin kenarında geçer de coşkulu olmaz mı? Anlatımıyla, diliyle, konusuyla, kurgusuyla harlı bir şekilde akıp gidiyor. Yazar, bu harlı coşkunun içine dostlukları, arkadaşlıkları, kara sevdaları, ölümleri ve umutları iyice yedirmiş. Bir yanda içli sesleriyle dengbêjler, ürkek çerçiler, şeyh ve sofiler dururken, diğer yanda ölümün karanlığında kin ve öfkenin harmanında debelenen eşkıyalar yer alıyor. Realizmin ve natüralizmin fırçasını bir ressam gibi kullanıyor yazar ve yaşamın zorluklarını anlatırken doğayı, doğanın güzelliklerini, sesini, gölgesini, nefesini hissettiriyor okuruna. Fırat havzasında veya o coğrafyada yaşamış insanların kendi hayatlarını görebileceği bu roman aynı zamanda bu topraklara yabancı, dünyanın farklı yerlerinde yaşayan okurları da yarattığı masalsı, destansı dünyanın içine çekiyor.
Ben romanı okurken çok etkilendim, dengbêj Usik ile ayrılık hançerini yedim, diyar diyar dolaştım, seksenimde yine topraklarıma döndüm. Çerçi Miro, elimden tutup köylerde gezdirdi beni, yıllar önce izini kaybettiği Zarê’nin peşine düştüm onunla. Eşkıya Cım’ın öfkesini anlamaya çalıştım. Onun karanlık gecelerde vahşi bir hayvana dönüşmesini uzaktan izledim. Bazen Osê Sor oldum, ayakkabılarımı omuzlarıma atıp şehirlere gittim. Yıldızlara baktım, hayaller kurdum, nar ağaçlarının gölgesine uzandım. Yalnızlığı, çaresizliği, acıyı en çok onun mavi gözlerinde gördüm.
Bu coğrafyada ölüm de vardı sevgi de… Dostluk, arkadaşlık, umut alabildiğine cömertti ama ölüm de çok yakınındaydı insanın. Mertoğlu, insanın doğa karşısındaki mücadelesini, gözden ırak vadilerde insanın töre karşısındaki biçareliğini de veriyor yalın bir dille. Dilin sade oluşu, yazın berrak akan Fırat’ın duru suyunu andırıyor. Her bir kahramanının acılı, dramatik hikâyelerini ustalıkla birleştiriyor yazar. Kurgu da başarılı. Betimlemeler, imgeler, metaforik anlatımlar kitabı güçlü kılıyor. Dedemin Ayakkabılarını okuduğunuzda, 19. Yüzyıl dünya edebiyatından bir roman okuyor hissine kapılırsınız.
Rıfat Mertoğlu’nun daha önce okuduğum Taşın ve Aşkın Ezgisi, Ağıtsız Kadınlar, Tille’nin Gelini ile Kayıp Aşklar Mevsimi de beni böyle etkilemişti. Yazarımıza başarılar diliyor, yeni romanlarını sabırsızlıkla bekliyoruz.
Ruhumla kalbinizi selamlıyorum…
Başka bir yazıda görüşmek dileğiyle…