Polis, güç ve vicdan

Geçtiğimiz Pazar günü (14 Nisan) Sümerpark civarında sabaha karşı 04.00 sularında bir gencin, polis tarafından açılan ateş sonucu başından vurularak...

Geçtiğimiz Pazar günü (14 Nisan) Sümerpark civarında sabaha karşı 04.00 sularında bir gencin, polis tarafından açılan ateş sonucu başından vurularak yaşamını yitirmesi, güvenlik/güç kullanımı konusunda tartışma başlattı.

Önce olayın basında da yer alan bilgilerine bakalım.

Hantaş, polis tarafından açılan ateş sonucu başından vurularak yaşamını yitirdi.

Olay yerinde yaşamını yitiren Hantaş’ın cenazesi Dicle Üniversitesi’ne kaldırıldı ve öğle saatlerinde polis gözetiminde Yeniköy Mezarlığı’na defnedildi, aile bireyleri dışında hiç kimsenin defin törenine katılmasına izin verilmediği iddia edildi.

Bir başka iddia da Hantaş vurulduğunda yanında bulunan bir kişinin polis tarafından gözaltına alındığı ve nereye götürüldüğünün bilinmediğine dair iddiaydı.

Olayın basında yer alması üzerine Diyarbakır Valiliği açıklama yapma gereği duydu.

Açıklamada, Recep Hantaş ve beraberindeki R. Y. isimli kişinin yüzlerinin maskeli olduğu ve polislerin üzerine doğru kaçarken yapılan dur ihtarına uymayan Hantaş’ın vurulduğu ifade edildi.

Ayrıca 2 güvenlik görevlisinin Diyarbakır Başsavcılığı tarafından tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edildiği ve idari tahkikat başlatıldığı bilgisi verilirken; öldürülen Recep Hantaş’ın sabıka kaydı da paylaşıldı.

Burada öne çıkan olgu, “yargısız infaz” şüphesi.

Kimseyi haklı ya da haksız çıkarmayla ilgili bir çabamız olmadığını başta belirtelim.

Zira olayla ilgili bir hukuki süreç başladı ve iki polisten birinin adli kontrol şartıyla serbest bırakıldığı, diğerinin ise tutuklandığı bilgisi teyide muhtaç olmakla beraber yazıldı.

Burada öldürülmesi kadar öne çıkan unsur, Hantaş’ın adli sicil kaydının da Valilik açıklamasında yer alması.

Buna gerek var mıydı, ya da hangi amaçla açıklamaya eklendi sorusu akıllara geliyor.

Şüphesiz güvenlik olmazsa olmazımız.

Birbirinin benzeri birçok adli olay yaşanıyor ve güvenlik olmadan kontrol altına alınması zor.

Bu olayda öne çıkan, suça/suçluya karşı uygulanan gücün orantısızlığı.

Yaşanan olayda “Hantaş, öldürülmeden ele geçirilemez miydi?” sorusu ister istemez akıllara takılıyor.

Burada tartışılması gereken de bence tam bu nokta.

Sadece ülkemizde değil dünyanın her yerinde polisin güç kullanımının yasal bir dayanağı var; ancak bunun bir şiddet aracına hem de cezasızlık mekanizmasıyla gelmesi sürekli olarak tartışılıyor.

Yasal bir dayanağı olmakla birlikte, güç kullanımında aşırıya gidilmesi ve zaman zamanda sınırların zorlanması güvenlik güçlerinin haklı pozisyonunu/meşrutiyetini tartışmalı hale getiriyor.

Bunun mutlaka farklı birçok sebepleri var.

Ancak tıpkı Kemal Kurkut da olduğu gibi yaşanan bu gibi müdahaleler kamu vicdanında onanmaz yaralar açıyor.

Bu tür müdahalelerin mutlaka ve tamamen önüne geçilmesi gerekiyor. Bunun için de hem kurum içi eğitimler hem de ceza mekanizmasının hak lehinde işletilmesi elzem…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazarlar Haberleri