“En ucuz sigara hangisi?” diye sorar bakkaldan içeri giren adam.
‘Maltepe’ der dükkân sahibi şaşkınlıkla ve uzatılan tümü bozuk olan paraları teker teker sayarak yazar kasanın gözlerine özenle yerleştirir.
O sırada paketinden sigara çıkaran adam ateş ister, O da yakar.
Derin bir nefes çeker, tüm yüzüne dağılan aydınlıkla gülümser teşekkür eder.
Sonra ‘Bir şey sorabilir miyim?’ der, dükkan sahibi biraz korkarak, biraz da merak ederek, ‘Buyurun’ der.
Ve adam biraz da duvara konuşur gibi başlar anlatmaya:
‘Hayat neden bu kadar zalim, insanlar neden bu kadar zalim, yaşamak neden bu kadar zor ve güzel ve vazgeçilmez, peki, insanların birbirlerini anlamamak için bu büyük çabası neden?
Karım bana çok kızıyor, ona istediği gibi bir hayat sunamadığım için, istediği gibi bir adam olamadığım için… Çocuklarım da bana çok kızıyor, onlara bilgisayar, elbise, ayakkabı ve araba alamadığım için.
Patronum, sürekli alaycı bakışlarla beni izleyerek ne kadar işe yaramaz bir adam olduğumu günün her saatinde bana hatırlatıyor. O da bana çok kızıyor, ona çok para kazandıramadığım için…
Dostlarım, arkadaşlarım, akrabalarım, beni adam yerine bile koymuyorlar. Onlar da bana kızıyor, onların istediği gibi bir adam olamadığım için, onları yemeğe götürmediğim için, onlara borç veremediğim için, onlara ayak bağı olduğum için, onların eğlendiği gibi eğlenemediğim için…
Devlet, devlet de bana kızıyor! Daha çok vergi veremediğim için, arada bir ne oluyor diye sorduğum için, yanlış partiye oy verdiğim için…
Bu sırada dükkan sahibi hem şaşkın, hem merak hem de insanca bir tavırla mimik özürlü dinlemeyi sürdürür.
Arka planda helikopter sesi ve adam devam eder.
Biliyor musun, her tarafım kanıyor, acılar içindeyim.
Aslında onların istediği gibi bir adam olmak istiyorum… Beceremiyorum. Dostlarıma, arkadaşlarıma, akrabalarıma, karıma, çocuklarıma ‘üzgünüm’ diyorum, ‘sizin istediğiniz gibi bir adam olamadığım için üzgünüm, özür dilerim’ diyorum duymuyorlar. Acılarımı, kederlerimi, sıkıntılarımı anlatıyorum dinlemiyorlar. Ben, ben ‘bana yardım edin’ diyorum acıyorlar. Gelin biraz konuşalım diyorum masayı terk ediyorlar. Ölüyorum ben diyorum, ‘ne zaman öleceksin?’ diye soruyorlar.
Ve başlar sormaya/sorgulamaya…
Lütfen bana söyler misin ne oldu, ‘biz’e ne oldu?
Eskiden böyle değildi, şimdi ne oldu?
Neden insanların artık bir takım duygu ve düşünceleri dinleyecekleri zamanları yok?
Neden bu kadar hızla koşuyorlar?
Neden bir an durup, hayatın, insanın, evrenin anlamı üzerine düşünmüyorlar?
Ben acılarımı, sıkıntılarımı, kederlerimi onlara anlatırken neden dinlemiyorlar?
Benim bu bütün düşlerim, arzularım, hayata dair imdat çığlığım onlara neden sahte geliyor, sahici gelmiyor, samimi gelmiyor, neden, neden, söyle bana neden? (Devam Edecek)