İnsanların blok halinde yaşadıkları şehirlerin yaşantısının kendine has özellikleri ve kendine has toplu yaşam hukuku vardır
Birileri günaha davet eder, birileri daha fazla insan olmak ve paylaşımcı olmaya davet eder, birileri bu yaşanılanlar yetersiz der ve din yolunda daha fazla derinleşmeye davet eder
Her davete katılmak gerekli midir kişinin kendi vereceği kararlarda yaşam bulacağı bir süreç olmasına karşılık, kendi yaptıklarının sonuçlarını da değerlendirmek lazım
Davet ettiğin yolda sen ne kadar deneyim sahibisin ve ne kadarın da zarar görmeden yürüdün ki beni kendi bildiğin yola davet ediyorsun
Yolların tümü yürünmek için yapılır ama düzgün olmayan yollar insanalar için değil belki yabani canlılar içindir ki insanların bu düzgün olmayan yollara teşrif etmeleri garip bir paradokstur
Bir başkasından senin onaylamadığın bir davet gelirse vereceğin tepki neyse insanların verdiği tepkiye neden bozuluyorsun veya neden bu kadar garipsiyorsun?
Sağlıklı bir yol, bir arkadaşlık veya bir ortama davet var ise senin vereceğin tepki neyse; insanların vereceği tepki de o olur ve bu onaylamadan sonraki süreci hünerli insanlar daha da zenginleştirir, birbirlerini alır başka diyarlara götürebilir
Günaha davette başlı başına bir egzotik hava vardır ki cazibesi yaratıcılık olduğunu düşündüğü şeyleri anında yapabilmeleridir, kendi istediği her şeyi anında yapabileceğine inanır ve ilk adımdaki başarısını veya cezasızlığını gördüğünde bir başka adımla ilk adımı destekler
Oysa insanlar her kafasına eseni yaparak günümüz toplumunu yaratmamıştır, yüzyıllar bin yıllar süren çalışmalarla kültür ve anane dedikleri görünmeyen ama beyinlere kazınan yasaları oluşturarak günümüze gelmişlerdir
Ananeler toplumlarda kanundurlar ve küçüğün büyüğün yerini gösteren bir terazi tarzında toplumdaki herkesin bir ağırlığa sahip olduğunu kabul eden açık göstergedir.
Böyle durumlarda herkesin kendine göre yargı hukuku vardır ve onaylayacağı ile onaylamayacağı davranışları vardır gelişen şartlara paralel yenilenen toplumsal hareketler gerideki ilkel beklentilere takılı kalmaları, çıkar ilişkilerin insan beyninin ön lobuna yerleşmesi bencil ve çıkarcı ilişki ve dayatmalar çatışmalara sebep olur
Belki dile getirilmesi gereken en zor süreç davet edilmeden yapılan hesapların yapılıp yapılmadığını tespit etmektir, evinden çıkıp giden bir insanın neler yaptığını bilemeyiz ancak ortalıkta her hangi bir fiil oluşur ve fail arandığında belki kendini ele verir.
Bireysel suça gidişi kestirmek kolay değildir, günümüz teknolojisi bu ise yardımcı olunsa da minareyi çalan kılıfı hazırlayabiliyor
Daha cazip gelse de, daha yaratıcı olduğu düşünülse de günaha davet; insanların kültür olarak, insanlığın kendi hanesine artı yazacağı bir şey değildir.
Davet edilen şey kendi onurunu koruma ise, kendine sahip çıkmak ise Socratesin deyimiyle ucunda ölüm dahi olsa doğruyu onaylamak ve yaşamaktan ve yanlışı ret etmekten vazgeçmemek lazım, sonuçta sizin kendi onurunuz ve kendi haysiyetiniz olduğu için onaylamadığınız şeyin karşısında her gün yaşamak ölümlerin en rezil olanıdır. Böyle bir işkencenin bir acının tarifi bile yapılamaz veya böyle bir işkence olamaz
İnsan dediğimiz, tüysüz iki ayaklı bir canlı değildir, düşünebilen, doğruyu yanlışı ayırt edebilen ve sosyal davranışları sergileyen bir canlı aksi tüyleri yolunmuş bir tavuk ve horoz da insan olarak anılırlardı.
Neye davet edilirseniz edilin neye davet ederseniz edin önce kendinizi bu yoldan geçen bir ilk insan olarak düşünün ve sonrasında çıkan tepkiyi öyle değerlendirin
Günaha davet en yaratıcı davet olabilir ama en tahribatı olan yoldur, insan olmaya davet ise en meşakkatli olan yoldur, küçük adımlarla büyük devrimleri gerçekleştirmişlerdir bu devrimlere sahip çıkmak ise daha meşakkatlidir.
Çünkü insanlık kendi doğasında yaşam bulmazsa her zaman kargaşa çıkar ve kargaşayı sürekli göğüslemek büyük bir emek ve çaba gerektirir.