Hiç bir şey söylemeden karşımda beni izliyordu. “Aziz ağabey ne yapıyorsun.” Dememe kalmadan üzerime geldi. Hiç konuşmadı. Güçsüzlüğüme yenik düşürttü beni, parçaladı kıyafetlerimi. Var gücümle son hamleyi yapmam onu çok sinirlendirmiş olmalı ki, gözlerimi açtığımda yatağım, üstüm hep kandı...
Odada ben tek vardım. Kalkmak istiyordum kalkamıyordum. Olanları düşündükçe kendimi öldürmek istedim. Bir şey daha düşündüm. Hemen kalkıp etrafı toparlamalıyım. Beni bu halde görürlerse izah edemem. Şok geçiriyordum galiba o an olanları düşünmek yerine ben anneme, babama ve ağabeyime ne diyeceğim, derdine düşmüştüm.
Evden kaçıp gitmişti. Kimsenin olmadığından emin olduktan sonra banyoya koştum. Bacaklarımdan akan kurumuş kanı temizledim. Dayanılmaz bir acı vardı. Üzerimdeki pisliği atabilmek için derimi yüzmek istedim. Vücuduma çarpan suyun beni temizlediğine inanmıyordum. Çünkü ben kirlenmiştim.
Artık güneşin pencereme vurmadığı sabahlara uyanıyordum. Hiç kimseye yaşadıklarımı anlatmadım, anlatamazdım. Bu sırı, bu kirliliği kendimle beraber mezara götürmek istedim. Ama yapamadım.Beni, benim içimdeki ikinci canım ispiyonladı.
Yaşanan olayın üzerimdeki etkisini ne kadar içimden atmaya çalıştıysam atamadım. Hayatımın değiştiğini bana bakan gözlerden anlıyordum. Bir ben biliyordum tüm yaşananları birde ismini anmak istemediğim...
Sanki herkes kınayan gözlerle bakıyor, kirlendiğimi biliyorlarmış gibi hissediyordum.
Rutin hayatımın seyir hali değişmişti; her zaman yorgun ve bitkindim. Öyle ki çok sevdiğim yemeklerden tiksinti duymaya başladım. Aşırı mide bulantıları geçiriyordum.
Annemin bana olan merhameti sayesinde hayatımın en zor günlerini yaşamaya başlayacaktım. Mide bulantılarım artmıştı. Annem daha fazla dayanamadı, beni hastaneye götürdü.
Keşke o an Allah canımı alsaydı. Beni bu dünyanın pisliğinden, kirliliğinden kurtarsaydı diye çok dua ettim.
Doktor, annemle odadaydı, benim dışarı çıkmamı istemişti. Annem ağlayarak çıktı odadan. Yanına koştum. Bana hem öfkeli hem merhametli gözlerle bakıyordu. Kötü bir hastalığım mı var diye düşündüm. Konuşmadı ellerimden tutu eve kadar öfkesini içinde biriktirdi ama göz yaşlarına hakim olamıyordu.
Varlığından bihaber olduğum içimde ki ispiyoncumu öğrenmiştim.Annemin çırpınışları, tek kelime etmeden, sadece ağlaması benim sadece gözlerimle onu takip etmem, tepkisizdim.
Bu kez benim çırpışlarım başlamıştı. Bir güvercinin çırpınarak can vermesi gibi... Çırpınışlarım sonunda bende can verecektim. Bedenen değil ama ruhen ölü olacaktım.
Anneme tüm olan biteni anlattım. Kendini suçlu buluyordu. Beni o caniyle yalnız bıraktığı için. En büyük zorluk bunu nasıl açıklayacaktık.
Ben hamileydim. Karnım büyüyecek ve herkes bunun farkına varacaktı.
Hastayım bahanesiyle okula gitmemiştim. Odamdan, yatağımdan hiç çıkmadım.
Babamın bağırışları, evin tüm odalarına yayılmıştı. Yatağımda yorganı başıma çekmiş, korkarak bekliyordum. Babamın sesi kesilmişti. Odamın kapısı açıldı.Annem babam ve ağabeyimin amcamlara gittiğini söyledi. Rahatlamıştım. Babamın bana inandığı bu durumda bile beni mutlu etmişti.
Sonra ne oldu merak ediyor musun sevgili günlük? Bilmediğim bir şehirde annemden, arkadaşlarımdan ve okulumdan uzakbeni diri bir bedene ölü olarak gömen o cani adamla evlendirildim. Tek suçum ne biliyor musun? Kadın olarak doğmam.
Bir cinayet işlendi. Polis gelmedi. Adli tıp inceleme yapmadı. Hastanenin morguna ceset girmedi. Adına bir mezar taşı yazılmadı. Çünkü onun mezarı yaşayan, diri bir bedene gömüldü. Katil yok, katiller var. Bitti