Sevgili günlük, belki çok önceden tanışmalıydım; neşeli, güzel günlerimi bana hatırlatacak olan seninle... Ama hayat o kadar bilinmezlik içindeki yarın ne olacağını bilmeden yaşamımıza devam ediyoruz. Yarın ne olacağını bilseydik aynı hataları tekrar eder miydik? Bilmiyorum.
Keşke seninle önceden tanışsaydık; keşkeler prangalı acı gibidir. Yaşandı mı unutulmaz. Şuan yüreğimde taşıdığım acı gibi...
Annemin, arkadaşlarımın, öğretmenlerimin o güzel günlerini hatırlar dertleşirdik seninle, hatırlatırdın bana maziyi...
Şimdi içim kap kara duygularım paramparça ölmek istiyorum ama...
Kimseye anlatamadım, belki de anlamak istemediler beni, belki sen anlarsın sana anlatayım. Dinler misin beni?
O gece her zaman olduğu gibi başımı yastığa koydum. Yarının bize neler getireceğini bilmiyoruz demiştim; aklımda sadece yarın okula gitmek vardı. Tatlı düşüncelerle uyuduğum gecenin sabahına, yüreğimde acı bir tat oluşturacağını bilmeden...
Kurduğum alarm ile uyandım; yakıcı güneşin odamı aydınlatan penceresine vurduğunu görünce onu içeriye aldım. O duyguyu bile unuttum güneşin doğduğu ama bana ışık tutmadığı, beni ısıtmadığı bu günleri yaşıyorum.
Annem sanki hiç uyumuyordu. Babam geç geldiği için gece onu beklerdi ona hizmet etmeden uyumazdı. Babam, ağabeyimve benim içindeakşam geç yatar, sabah erken kalkardı.
Mutfaktaki seslerden kahvaltıyı hazırladığı beliydi. Anneme yardım etmek için hızlıca ellerimi, yüzümü yıkadım. Okul için kıyafetlerimi giyindim, hemen yanına koştum. Güler yüzü hiç eksik olmazdı. “Günaydın kızım” dedi. Karşılık verdim ve hemen ona yardım ettim.
Babam ve ağabeyimde sofraya gelmişti. İkisinin de her zaman asıktı suratı, çok az gülümserler çokça sinirlenirlerdi. İnsan bu dünyaya surat asmak için gelmemeliydi. Ah babam... Hala baba diyorum sana yaptığın yanlışı anlarsın belki pişman olursun diye...
Okul yolunu tutmuştum. Bir bir çoğalıyorduk yürüdükçe, arkadaşlarımla karşılaşıyordum. Okulu, arkadaşlarımı ve öğretmenlerimi çok seviyordum. Onlarında beni sevdiğini biliyordum.
Okulun son ders zili çalmıştı. Tüm sınıflar bir hışımla boşalıyordu. Her kafadan çıkan ses, uğultu halinde kulağı tırmalıyordu. Her gün bu hengamenin ortasında kalıyorduk. Okuldan sıkılan, biran önce kendini sokaklara atmak isteyen, öğrencilerle doluydu okul.
Sabah geldiğimiz gibi okul çıkışı eve doğru yürüyorduk. Sabah bir bir çoğalırken okul çıkışı bir, bir azalıyorduk. Ben ve elif kalmıştık, Elif’in evi bizim evden uzaktı. Biraz sonra bende ayrılacaktım ondan.
Zili çalmama rağmen kapı geç açılmıştı. Kuzenim yani amcamın oğlu açmıştı. Benden yaşça büyüktü 27 yaşındaydı. “Hoş geldin” dedi. “Hoş buldum. Aziz ağabey” dedim. İçeriye girdim. Evde kimse yok gibiydi. Annem bir yere gitse mutlaka bana haber verirdi. “Annem nerde” dedim. “Köye yasa gittiler. Akşam anca gelirler.” dedi. Hiç bir şey söylemeden odama gittim.
İçimde öyle bir sıkıntı vardı ki anlatamam. Anneme çok kızmıştım, beni neden yalnız bıraktın. Okul kıyafetlerimi çıkartım. Birden kapı açıldı. Yarı çıplak halimle, üzerimi örtmekle cebelleşiyordum. “Ne yapıyorsun çık hemen odamdan” diye çığlık attım. Hızlı hızlı giyindim. O pis herifin gözleri önünde... Devam Edecek