Bir şehri, müziğini dinlediğinizde öğrenmiş olursunuz. “O mahiler ki derya içredir, deryayı bilmezler” demiş Hayali... Müzikle, sosyal doku, davranış, yaşam biçimi o kadar bütünleşmiştir ki Diyarbakır’da, deryayı bilmeyen balıklar misali bunu anlamak zorlaşır. Geriye çekildiğinizde veya dışarıdan baktığınızda görme şansınız da artar.
Bu dediğimi somutlamak için Velime gecelerinden bahsetmek gerekir. Sözcük Arapça kökenlidir ve “yemekli toplantı” anlamına gelir. Bu toplantıların merkezinde müzik olur. Ancak kentin genel konuları, siyaset, sanat, sosyal konular vs. de gündemi oluşturur. Velime gecelerinde müzik usülen Diyarbakır peşreviyle başlar ve sohbet, müzik ekseninde devam eder. Konsept olarak eyvan gecesinden farklıdır; çünkü eyvan gecesi tamamen müzikal bir aktivitedir. Şeyhmus Diken’in anlatımını yaptığı “Şehir ve İnsan Belgeseli” Diyarbakır’a ilişkin kısa bir tanıtım görseli sunarken, videonun son 3 dakikası içerisinde de “Velime gecesi” temsil edilmektedir:
Velime gecesi, eyvan gecesi veya meşk meclisi; bu müzikli toplanma geleneğinin hangisi olursa olsun, arka plandaki kültürel zenginliği yansıtır. Ancak bu zenginlik sürekli bir saldırıya maruz kalmış, şarkıların zaman içerisindeki yorumlarında, dönemin ruhuna/duygusuna uyan daha hijyenik versiyonları oluşmuştur. Mesela eski bir Diyarbakır türküsü olan “Saza niye gelmedin”80’lerin hemen başında İzzet Altınmeşe tarafından Kerkük ağzına yakın bir formda yorumlanarak, bir anlamda içeriğinden uzaklaştırılmıştı:
Malatyalı Ahmet Kaya’nın yorumunda Diyarbakır’ı çok daha fazla hissedersiniz:
"Ne Diyarbakır anladı beni ne de sen
Oysa ne çok sevdim ikinizi de bilsen”
2012, 2013’lerde nispeten yumuşayan hava, diaspora Ermenileri’nin şehirlerine geri dönmelerini sağladı. Çoğu başka ülkelerde yeni yaşamlar inşa etmişti ama o yürek sızısını atamamışlardı bir türlü. Gelenlerin bir kısmıyla tanışma fırsatı buldum. Udi Yervant gibi kalıcı olarak gelip yerleşenler oldu. Yervant’ın çaldığı, bizim de ona eşlik ettiğimiz bir etkinlikte eski bir Diyarbakır türküsü söyledik: “El ele ver gidax baruthanaya”. Daha ilk kıtada yollarımız ayrıldı: Grubumuzun çoğu “baruthana” derken, Yervant ve türkünün aslını bilen birkaç kişi “pirothana” dedi. Aklıma takıldı bu, ortaokul yıllarından tanıdığım Ermeni bir arkadaşımı aradım, “pirothana” nedir diye sordum: Protestan Ermenilere pirot denildiğini, pirothananın da Protestan kilisesi olduğunu öğrendim. Bu türküyü dinlediğim, mırıldandığım bazı zamanlarda da; neresi bu baruthana, Diyarbakır’da böyle bir yer mi var, diye takılırdı aklıma. Bu şekilde yeniden dizayn edilen, millileştirilen, eski izleri silinen çok fazla şarkı türkü var ne yazık ki.
2013 yılında memleketi Diyarbakır’a dönen ve yerleşen Udi Yervant’ın yorumu ve bizlerin eşliğiyle, “El ele ver gidax pirothanaya” türküsü:
Müziğe ve kültüre ilişkin bir başka özlem Onnik ve Ara’nın hikayesidir. Yanıbaşımda duran iki dost gibi hissettiğim için isimleriyle yazdım: Bizim Onnik, bizim Ara gibi…
Onnik 1929 Fransa doğumlu: Bir yanıyla 2004’e kadar Diyarbakır’ı hiç görmemiş koca bir müzik çınarı, diğer yanıyla evlerinden, şehirlerinden tehcir edilen bir ailenin Diyarbakır’a dair hikayeleriyle büyüyen bir çocuk…Diyarbakır’ı hiç görmeyen babasının, bu kente dair böylesi canlı anılara sahip olmasını Ara Dinkjian şaşkınlıkla anlatıyor.
Ara Dinkjian’ın dünyanın diğer ucunda Amerika’da yaptığı bestelerle dedesinden, babasına, babsından kendisine miras duyguları notalara döküyor, New Jersey’den İstanbul’a, Ahmet Kaya’ya, Sezen Aksu’ya ulaşıyordu. Diyarbakır kökenli Ara’nın “Picture” adlı bestesi “Ağladıkça” ismi ve Ahmet Kaya'nın müthiş yorumuyla bütün Türkiye’ye ulaştı. Ara Dinkjiyan ve grubu Night Ark’tan “picture-ağladıkça” yorumu:
Onnik 2004 yılında 75 yaşında daha önce hiç görmediği ama anne ve babasının anlatımlarıyla yüreğine işlenmiş Diyarbakır’a geldi. Suriçi, iki elini açtığında duvarlara dokunabildiğin bazalt taşlardan örülü dar yollar, avlulu eski evler…
Birçok şey Onnik’in dinledikleri gibi yerli yerinde duruyordu. Ara, babam bahsettiği dar sokaklarda yürürken onun 5,6 adım arkasında yürüdüm. Kökleriyle, ailesinin mahallesiyle ve on yıllardır yüreğinde hasretle taşıdığı anılarıyla buluşmasını izledim, diyor…Onnik Dinkjiyan’ın bu büyük buluşması, hatıralarındaki kentle bir vedalaşmaydı aynı zamanda. Yaptığı müziğin ilham kaynağında seyirceyli buluştu ve türkülerini söyledi:
Bu konuda bir şey daha paylaşmak istiyorum: Diyor ki Ara, konser esnasında daha önce hiç yapmadığım bir şey yaptım. Babam seyirciyle bütünleşmiş türkülerini söylerken telefonumu çıkartım ve ömrü boyunca bu kucaklaşma için beklemiş bir insanın ardında bırakacağı en güzel anı fotoğrafladım.
Geçmişle buluşmak, geleneği ve kültürü yaşatmak konusunda yerel iktidarların önemli katkıları oldu. Diasporanın kökleriyle buluşması, Aram Tigran gibi simgeleşmiş sanatçıların Diyarbakır’a yerleşmesindeki destekleri ve Dengbej Evi gibi çok önemli bir girişimle bugün ile geleneğin buluşması sağlandılar. Dengbej Evi kurulduğu 2007’den bu yana tam bir hafıza yenileme mekanı oldu. Çok uzak değil, 70’li yıllara kadar Diyarbakır’ın bu geleneği Çarşiya Şewitî’de gözlerden uzak, etrafı kolaçan ede ede söylenen tedirgin klamlarla zor da olsa yaşatılıyordu; ancak 1980’de çoğu faaliyet gibi dengbejlik de sessiz sedasız gölgelere çekildi. (Devam Edecek )