Anlamlandırmanın, hafıza oluşturmanın önüne geçmek; oturup bir şeyleri tartışmaya, çözüm üretmeye izin vermeyen ve kendini dayatan bir bilgi kirliliği isteyerek ve bilerek 'kontrol altında bir habercilik' anlayışıyla yaratılıyor.
Türkiye, kerameti kendinden menkul gündemlerle dolu bir ülke.
Gündem, çoğu zaman iç-dış siyasetten mafya tartışmalarına, pandemi, kuraklık, ekonomi, sel, yangın, (ırkçı saikle oldu olmadığı tartışılan) katliam boyutundaki cinayetlerle meşgul.
Her biri aklın, kalbin, vicdanın kaldıramayacağı zorlukta; bir de bunların üst üste geldiği kavurucu sıcaklardaki mutsuz çoğunluğun haleti ruhiyesinde insan ve bilginin durumu vahim denecek derecede bozuluyor.
…
Eskiden gazete ve televizyona endeksli haber alma, değerlendirme, tartışma imkanının; teknolojik gelişmelerle beraber ışık hızında anlık haber/bilgi almaya giden iletişim dönüşümünde bu ne mümkün!
Özellikle sosyal mecralarda (teyide muhtaç) öylesine hızlı ve farklı kaynaklardan haber alma imkanı var ki; henüz bir haberi anlama, değerlendirme şansı bulamadan bir diğeri önümüze düşüyor ve bir önceki haber anlık yok olup gidiyor.
Böylesi hızlı ilerleyen olaylar silsilesinde beyin yanıyor.
Okuma, değerlendirme, anlamlandırmanın olmadığı bu durumda; önceki dönemlerdeki toplumlardan daha zayıf bir toplumsal belleğin oluşmasına sebep oluyor.
Duyduklarımızı, okuduklarımızı anlamamıza izin vermeyen bir bombardıman var adeta.
Bunu tıpkı öncekilerde olduğu gibi; Türkiye’yi kasıp kavuran orman yangınlarında ve Konya’daki katliamda bir kez daha gördük.
Yangında ‘uçak’ mevzusunu bir kenara bırakırsak tartışılacak bir şey ortaya çıkmıyor aslında.
Sonuçta bunu yapan hainler bulunup ‘misliyle’ cezalandırılacaktır.
Ya da Konya’da vahşet halinin nedenlerini tartışmadan ‘ırkçı saik’e kilitlenmek gibi.
Gereken yapılacaktır; Ölen öldü kalan sağlar bizimdir!
Haberlerdeki manipülasyon bir yana; çoğu karşılıklı iddiaları çürütme refleksine dayalı o kadar fazla haber akışı var ki; yaratılan hengamede arka planda anlamsız bir uğultu oluşmasına sebep oluyor.
Tüm haber/bilgi akışı; ideolojik seçiciliğin olduğu ‘herkesin kendi doğrusunu ispatlama çabasına girdiği’ taraflı bakışa mahkum bilgiler haline getiriliyor ve bütünsel olarak sağlıklı düşünmemizin önünü alıyor bu durum.
Aslında her biri büyük sorun olan olaylar; tarihsel arka planlar, otoritenin kontrolündeki siyasetin amacı vs farklı konularla değerlendirilme imkanı vermeden; büyük bir hızla gündelik kısa meselelere dönüş(türül)üyor.
Anlamlandırmanın, hafıza oluşturmanın önüne geçmek; oturup bir şeyleri tartışmaya, çözüm üretmeye izin vermeyen ve kendini dayatan bir bilgi kirliliği isteyerek ve bilerek 'kontrol altında bir habercilik' anlayışıyla yaratılıyor.
Bu da maalesef toplumsal bir hafızanın oluşmasının önüne geçiyor.
Ve geriye doğru bir düşünme tarzı kalmıyor toplumda;anlık yaşamaya, hızlı tüketmeye zorlanıyoruz ve gereği siliyoruz her şeyi.
Bu yüzden her şeyi anlık değerlendirip geçen bir reflekse sahip bireylere, topluma dönüşüyoruz.
Belki de asıl amaç budur.