Yıldızlar birbiri ardına parıldar karanlıklara. Ay, yeryüzüne göz kırpar. Gecenin ayazı ürpertir sıcak gönüllerde buz kesilen hisleri. İçinden kopan sözcükler gökyüzünde zerrelerde dolaşır. Atmosferin sonsuzluğunda manâ bulmaya çalışır harflerinde.
Alın yazısı mı yazılıyor sayfalara ki, bu ne cüret? Kalemsiz kelamsız, sabahsız selamsız, bayramsız seyransız, kağıtların sözlere susadığı bir hengamda mürekkepi yutmakta neyin nesi?
Kitaplar arasına sıkıştırılmış bir ayraç gibi hissediyorum kendimi. Dün ile bugünün vaveylası arasında yarınları bulma çabamı kaybediyorum. Neredeyse umutsuzluk yağıyor gerçeklerden uzağa fırlayan düşlerime. Gelecekler, gelecekleri yerde kaldılar. Gidecekler varamadılar hayallerinin istasyonunda bekleyen güzel günlere. Gelmedi trenler. İçinde ki fırtınalarla yıktılar yalandan hayal istasyonlarını.
*
Neden kaçıyor ki zaman?
Ve neden sürekli kovalıyoruz yakalanamayanları ve biz yakalamayacağımızı bilerek kendimizi neden yoruyoruz?
Bir bakmışız ömür bitmiş ve biz halen koşuyor bir şeyleri yakalamaya çalışıyoruz.
Son atlayışta kabire tosluyoruz.
Ne bu dünyadan alacağımızı alıyoruz ne de diğer dünyaya azığımızı sağlam depoluyoruz.
Ne burda içimiz rahat ediyor ne de orda .
Orda bir hayat var uzakta.
O hayat bizim geleceğimiz.
Gitmesekte görmesekte o hayat bizim geleceğimizdir.
*
Herkes kendi hayatının yazarıdır. Herkes hayatının her gününü dilediği gibi doldurma kudretine sahiptir. Hayat sayfalarına her anını kendi iradesiyle kelime kelime kaydeder. Bazen evren için pozitif enerji olarak algılanır. Bazen de lafügüzaf olarak yazılır hayat sahifelerine.
Bazılarının kitabı uzun olur. Roman olur.
Bazılarının ise ömrü kısa hikaye gibi olur.
Bazılarının ki roman gibi gerçekçi.
Bazılarının ki ise masal gibi hayalci.
Yaşanılan her şey birer cümle olur. Sayfa sayfa okunur peşin sıra.
Son sayfada ise tüm baş kahramanlar ölür ve kitap kapanır.
Ve sonra o kitabın tüm sayfalarından sınava tabii olur.
Yaşanan anılar cevapları cevap kağıdına bir bir karalar. Derecesi belli olunca da mükafat veya pişmanlık hasıl olur. Ataması ise beklemeden anında yapılır.
*
Vecihler karanlık.
Yüzlerde bir damla nur yok.
Kalbinde bir nebze merhamet, aklında bir tutam iyilik, davranışlarında bir nefeslik tebessüm, bakışların da bir gram umut, hâl ve hareketlerinde insanî bir tek belirti yok.
Ama sorsan ondan iyisi yok.
Ne bu diyarda ne diğer tüm diyarlarda yokta yok.
Enaniyet işte .
Olmayan her şeyi oldurur.
Yapılmayanı yaptırır.
Görülmeyeni gördürür.
Her zaman her şeyin en iyisini ben bilirim havasında hissettirir.
Oysa aldığı nefes bile onun değil. Onu bile beş saniye içinde tutamıyor. Geri iade ediyoruz. Hâlâ neyin egosu bu anlamak mümkün değil.
*
Nice baharlar geldi geçti ömrümüzden. Defalarca çiçekler açtı bağrımızda. Yapraklarını sevmeden rüzgarlar savurdu, uçurdu ne varsa dalda kalan. Bazen de çılgın yağmurlar yağdı gülüşlerimize. Islandı geleceği düşleyen yarınlarımız.
Baharların ardı yaz. Sıcak sevdalar döner başımızda. Kurumuş tozlar yükselir hayallerimizin çöllerinde. Bir serap gizlidir tebessümlerin ortasında atılan kahkaha seslerinde. Hüzünlerin ince tınılarında aranan bir tutam huzur kadar kıymetliydi yaşama tutunmak.
Gözlerin baharları kışa girerken, kanlı yaşlar süzülür göz bebeğine saklanan, yaşanamamışlıkların bulutlarında biriken hasret damlaları.
''Ah nerde o eski günler'' dercesine geçmişte kalan aklımız, geleceğe kör gözler bıraktı dünden kalan anılarla. Ne geçmiş geri geldi ne de geleceği düşledik. Ne geçmişten bugüne bir gülüş bıraktık ne de yarına merhaba diyecek bugünden tebessümler biriktirdik. Özlem duyduk geçmişe. Bugünü de heba ettik belirsiz yarınlara.
*
Hadi gelde şimdi gülümse.
Dışarda kendini kaybedenler kulübü.
İçerde huzuru arayanlar kulübü.
Var olanı beğenmeyenler bir yanda. Elindekini kaybedince onu bulmak için bile yıllarca emek veren bedbahtlar bir yanda.
Hep başkasının elindekine göz koyanlar. Kendi elindekinin varlığından bihaber körler. Şükür kelimesini duymamış sağırlar. Kendisini bulamayanların ev sahipliğinde kendisinde olmayanları arayanları ağırlar.
Elden kayıp giden bir gelecek. Tutunamayanlar ve tutunacak dal arayanlara çalı bile olmaya çalışamayanlar. Her şey kendiliğinden olacak kafasını yaşayanlar.
Emeksiz sofraya gelecek ekmek tat vermez evlat. Ya kursağında kalır boğar seni. Ya da yedirmez yüce yaradan, elinden alır senden seni.
*
Kimisi doğa da yaşaması gereken canlıları kendi sevgiden yoksun duyguları için önce kendine esir yapar. Ve sonra kendi esirini besleyerek merhamet abidesi olur.
Kimisi de birine bir iyilik yapar ve o iyilikle ömür boyu kendisine köle olmasını ister. Bir dediğini iki etmesin der. En ufak bir karşı koyma veya tartışma da ' ben sana şunu bunu yaptım be nankör '' diyerek her şeyi yüze kakar.
Aslında o iyilik yapmamıştır. Bir iyilikle bir veya birden fazla insanı kendi egosunun adeta kölesi olarak kabul eder.
*
Dünya da iki çeşit insan var.
Biri Sahip, diğeri Köle.
Sevilen sahip, seven köle.
Muhtaç olunan sahip, muhtaç olan köle.
Teknoloji sahip, bağımlı olan köle.
Vs.vs.
*
Şimdi artık havalarda açık gökyüzü parlak. Ay tüm çıplaklığıyla ortada. Yıldızlar bir o yana bir bu yana kayıp duruyor.
Hava serin. İçin titriyor gece karanlığında. Başını yaslayıp, sessizce sadece gökyüzüne bakmak en büyük nimet.
O değilde sonsuz bir boşluk içinde bu kadar ahenkle duran gezegenler nasıl bir milim bile rotasını şaşırmıyor. Azıcık oynasa yaşam son bulur...
*
Dünya da onlarca fabrikası olan bir iş adamının vücudunda bir uzvu çalışmayınca dünyada ki o kadar fabrika onun yerini tutmuyor.
O halde o iş adamı zengin değil.
İnsan vücudunda yüzlerce fabrika var. Hepsi paha biçilmez. Ve hepsi de bedava. Vergisi yok. Akarı yok. Kokarı yok.
Demek ki en büyük zenginlik sağlık diye boşuna dememişler.
Herkese sağlıklı bir ömür diliyorum.
.....
Sevgi İle Kalın
msebihaltun@gmail.com