Kimsenin olmadığı bir sokakta yalın ayak koşmak gibidir hayat. Deliller gibi haykırmaktır içinden kopan fırtınaların sessizliğinde. Dağların eteklerinde karlar altında saklanmış nice çiçeklerin kokusuna hapsolmaktır sessiz kalmak. Bazen içinden çıkan duyguları seslendiren sözcükler, cümle olmadan silinir kader sayfalarında.
Her görüşte bedenin titremesi kadar heyecanlı, her göz renginde ince gülüşler serpilir gamzelerin derinliklerinde. Nefesine çektiğin sigaranın dumanına emanet ettin efkârları. Derinden çekmek kadar acı vericiydi nefesler. Göğsünün içinde bedeni titreten çarpışlar gelir peşpeşe. Kan ter içinde kalan hayallerin yaz sıcağında erimesiydi düşlerde saklanan. Gizli kapaklı duyguların ortaya çakması kadar hüzünlüydü herşey.
Sokaklar da huzur kalmadı eskisi kadar anlatılan. Nice papatyalar solmuştu gönül bahçelerinde. Nice tutkular yok olmuştu aklımın ince sızılarında. Nice heyecanlar hissedilmeden uçtu gitti kırık kalemimin olmayan mürekkebinde. Şair olası geldi yaşanmışlıkların hatıralarında gizlenen küçücük anlar. Dizelere dökülmeye utandı melankolik sözcükler. Saklandı utangaç düşlerim. Anlatılamadı bir türlü hissedilen her ne varsa. Özgürdü alabildiğine kafeste yüreğim. Uçacak kanadı kalmamıştı hayallerimin.
*
Baharın ardı sıcacık yazlar. Ağaçların tomurcuklarında heyecanla beklenen meyva çiçekleri. Çayların suyu tükendi herhal. Kurumaya yüz tutmuş dalların sararan yaprakları.
Boy boy uzamış başakların uçlarında filizlenen sümbüller. Yaylalara sığınmış gelincik çiçekleri. Kendinde sevdayla mana bulduran çiğdem çiçeklerin renkleri. Kopardı diye feryat figan edilmiş, ellerini sürmüş diye kokan yürekleri. Kim bahçeler de ekmiş, kim sürmüş tarlaları, kim kırmış toprağı havalandıran kürekleri. Kim cesaret vermişte yüreklendirmiş, sevdadan korkan ürkekleri.
Nerden bilirsin ki tepelerin ardında, uçlarında hayat veren ters laleleri. Kim kuşatmış kırık taşların yağdığı sabırsız kaleleri. Bir bakışın sessiz derinliklerinde ses getiren sağır edici vaveylalar. Dağlara haykırdığın sözcükleri geri verir sana doğanın siluetleri. Susma şimdi. Bırak içinde fırtınalar koparken kibarca gülmeleri.
*
Yaz geç mi geldi bu sene?
Kış bitmeden sıcaklar bastırdı. Hani baharlar gelecekti evvelâ. Önce bir kaç yağmur damlayacaktı gökyüzünden. Belki de bulutlar çıldıracaktı. Haykıracaktı yıldırımların ses tonlarında. Sonra hafiften sıcağa dönecekti öğlen güneşleri. Sonra şenlenecekti doğanın kıpırtılarında kuş çığlıkları.
Ardından sevmeye yüz tutmuş on beşlik yüreklerin heyecanların da şiirler eklenecekti. Bir günlük sayfasının güllü yaprağında bir iki kalp ortasında gülümseyerek yazılan bir kaç harf. Ah be Memocan. Nerden hatırladın sen şimdi senelere sığınmış, unutulmuş hatıraları.
*
Şimdi eğri oturup doğru konuşalım.
Ne kaldı samimiyetlikten günümüze.
Anlık sever, anlık nefret eder, anlık öfkelenir, anlık başlar, anlık bitiririz.
Anlık insan, anlık canavar, anlık sevimli, anlık sinirliyiz.
Anlık dost, anlık akraba, anlık arkadaş, anlık sırdaş, anlık yoldaş olabiliyoruz. Yol bitince yoldaşlıkta bitiyor.
Anlar, farklı zamanlara yayılınca farklı karakterlerde de yaşanabiliyor.
*
Şimdi ismini bilmediğim bir sanatçının ismini bilmediğim şarkısı çalınıyor radyoda.
Her sözü aklımın derinliklerinde hatıraları canlandırır.
Melodisi ile de gözlerimden süzülür her ne varsa yaşama dair.
Bir daha mı geleceğiz dünyaya.
Gelmişken yaşa gitsin.
İnsanlığı yaşa. Arkadaşlığı yaşa. Babalığı, anneliği, kardeşliği, dedeliği, dostluğu, akrabalığı yaşa.
Sözler de yaşa.
Gözler de yaşa.
Geceler de gündüzlerde yaşa.
Yürekler de yaşa.
Dizelerde yaşa.
Bir kitabın bir kaç sayfasının mürekkebinde yaşa.
Rafların tozlarında çizilen resimlerde yaşa.
Buğulu camlara resmedilen hayallerde yaşa.
Yaşanacak o kadar çok şey var ki!
Ölmek için acele etmeye gerek yok.
Değişmez sondur zaten bizim için ölmek.
Ürkütmesin kimseyi kara toprağa gömülmek.
Yaşıyorsan yaşadığına değsin hayat.
...
Sevgi ile kalın.