Çıplak doğduk. Henüz hayata nefes alarak başlamıştık. Ne istediğimizi biliyor ama bebek diliyle anlatmaya çalışıyorduk.
Anne, baba ve sevdiklerimizin sevgisiyle bebekliğimiz geçti.
Sonra bir şeyleri fark etmeye başladık. Çevremizi, ailemizi, evimizi ve etrafta ne varsa birer birer tanımaya, anlamaya ve söylenenleri anlamlandırmaya çalıştık çocuk aklımızla.
Bizden daha büyükler gibi henüz düşünememiş ve algılayamamıştık hiç bir şeyi.
İnsan görmediğini ancak hayal dünyası kadar tahmin edebilirdi. Hayal dünyası da çevresel faktörlerin etksiyle gelişiyordu. Ailesi ve yaşadığı yerleşke gün geçtikçe karakterini belirliyor. Nasıl biri olacağı kendi tercihi değildi insanın.
Hep bir şeyleri öğrenme merakı başladı bizde. Ama her şeyi ancak tahayyül edebiliyorduk. Daha önce tecrübe sahibi olunmadığı için hep geriden başladık hayata. Hayal ederek geçti ömrümüz. Ama hiç bir zaman hayal ettiğimiz yarınlara kavuşamadık. Hep iyiyi,güzelliği, sorunsuz bir geleceği hayal ettik ama başka bir hayat yaşadık.
Çocukken hep daha iyi bir gençliği hayal ediyorduk.
Gençken de daha iyi bir orta yaşı hayal etmeye başladık. Çünkü genç iken istediğimiz bir yaşamı bulamadık.
Aile ortamının yerini whatsapp gruplarının aldığı, mahalli arkadaşlıkların yerini facebook arkadaşlıkları, iş arkadaşlıkların yerini instagram, aile olarak sofraya oturmanın yerini, herkesin bulabildiği fast-food, ailecek oturup çay içmenin yerini, beraber toplum ahlakını bitiren, merak uyandırıcı ve bilinç altının tamamını faklı marjinal normlarla dolduran dizileri izlemek, saygılı konuşmanın yerini, insanların ağzına almak istemediği küfürlerin havada uçuştuğu bir gençlik dönemi yaşadık. Biz bizden çıktık.
Orta yaşa gelince de huzurlu bir yaşlılık dönemi geçirmeyi hayal ediyoruz. Ama o da kolay değil . O da teknolojiden ve küresel sermayeden, çalışma hayatından nasibini aldı.
Orta yaşta geçmişte aklımıza gelmeyenleri düşünür olduk. Kafamızı siyasi normlarla ve ıdeolojik düşüncelerle doldurduk. Kardeşimiz dahi olsa bizimle aynı düşünceyi paylaşmadığı için dışladık. .
Orta yaşı bitirip yaşlılığa evrilirken bu sefer geçen günlere mi yanacağız yoksa yeni jenerasyonun bizi mahkum ettiği yanlızlığa mi yanacağız o da muamma.
Çoluk çocuk, torun torba artık büyük bir aile olarak yaşamayı hayal edip huzur ararken kendimizi huzursuz bir huzur evinde bulabileceğiz.
Hayatımız tüm evrelerinde hep güzel bir dünyayı, yaşanabilir bir hayatı düşledik. Ama hiç birimiz arzuladığımız hayatı yaşayamadık. Böyle de devam edecek gibi.
Düzelmeyecek bir yaşam peydah oldu.
Dünya insan için mi var yoksa başka alem mi bilmiyorum ama..
Bana göre;
Reenkarnasyon olmalı.
İnsan önce dünyaya gelip her şeyi tecrübe etmeli.
Bir daha gelince her şeyin farkında olmalı.
Çocukluğun değerini çocukken anlamalı.
Gençken gençliğin nimetlerinden istifade etmeli. Yaşlıyken de önceden önlemini almalı.
Bilerek yaşamak gerekir. Ne öleceğini değil nasıl yaşayacağını bilmek gerekir.
Sevgi ile kalın.
Mehmet Sebih ALTUN/ msebihaltun@gmail.com