Topraklar susamış yağmur bekliyor, yaz sıcaklığı kırkı geçmiş kavuruyordu ortalığı. Ağaçlar susuzluğa direniyor olabildiğine yaşamaya, yaprak açmaya, dallarında tatlı mı tatlı meyveler vermeye çalışıyordu. Gölgesinde yorulmuş bedenleri dinlendiriyor kıvamına gelmiş meyvelerini rüzgârın bahanesiyle acıkmış ve bir hayli halsizleşmiş bedenleri bir kurtarıcı edasıyla aşağı atıyor yüzlerin solgunluğunu gideriyordu.
Ağaçlar seviyordu insanı. Kıyamıyordu acizliğine. Bütün maharetiyle ağızlara tat, havaya oksijen vermeye çalışıyordu.
Biliyordu! İnsanlar yemeden aç duramazdı.
Havalar, her gün insanların tükettikleri ve üretim için kullandıkları makinaların aslında doğanın üretimine engel olduğu bir hengamda saçtığı zararlı maddeleri karıştırıp insanların nefes almasına mani olacak kadar kirleniyor ve bu görevi sadece ağaçlara verilmişti. Bütün damarlarındaki gücü temiz hava için kullanıyordu.
İnsan, acıkmış olmasına rağmen kendisine atılan meyveyi yerken ağaca teşekkür edeceğine ona etrafta bulduğu en büyük taşla bir daha meyve yemek için ağacın zayıf dallarına atıyordu. Aşağı ardın sıra düşen meyveler artık midesinin doyduğu ve bir tane daha yemek için bile yer kalmayan insan bu defa üzerinde ki elbiseyi bir çuval niyetiyle bağlayıp bu sefer içini doldurmak için elinin ulaştığı ağacın dallarını aşağı çekiyor o da yetmiyor tüm gücüyle çektiği dallar artık kırılıyor ve üzerinde ki meyvelerle beraber yere düşürmeye çalışıyordu.
Ağaç, gölgesinde yorulmuş açlıktan harap ve çaresiz olan insan attığı en güzel meyveden sonra artık kendini kurtaramıyor ve insanın vahşi hislerine karşı nasıl mücadele edeceğini düşünüyordu. Aç olduğunu anlayıp meyve veren ağaç neredeyse bütün damarlarını kaybetmek üzereydi. Ağaç, damarlarında ki acıyı hissetmiyor, diğer insanlar için çalışmaya ve meyve vermeye devam etmek için üzülüyor ağlıyordu.
İnsan, üzerinde çıkardığı ceketini çuval gibi doldurmuş artık meyveleri koyacak yer kalmamıştı. Âmâ karnının tok olmasına rağmen meyveleri zorla tıkınmaya devam ediyordu. Hem karnı doymuş, hem de bir haftadan fazla ona yetecek kadar meyve depolamıştı. Artık meyve koyacak yeri kalmamıştı. Arkasına bakarken bile hala ağaçtaki diğer meyveleri alamadığı için üzülüyor bir çuval daha bulursa onları da almayı düşünüyordu. Hatta ağacı komple kesip bütün meyveleri bir kaç çuvala doldurup onları satıp para kazanacağını düşünüyordu.
Ağaç, çekip giden insan için o kadar seviniyordu ki yaşadığına şükrediyordu. Çünkü başka insanlar da gelecek ve ondan meyve alıp, gölgesinden faydalanacaktı. Bu ağaç için inanılmaz bir duyguydu.
Zaman içinde ağaç koparılan dallarını sarmış iyileşip ham meyvelerini de pişmişti. Meyvelerini diğer insanlara da ulaştırmış bu seneki görevini bitirmişti. Artık bir daha ki baharı beklemek üzere kışı uyuyarak geçirmişti.
* * *
Bahar gelmiş çiçeklerini meyveye dönüştürmüş ve havayı değiştirmeye devam ediyordu ağaç. Geçen sene meyve için dallarını kıran insan yeniden ağacın korkulu rüyası olmuş ve bu defa elinde bir kaç çuvalla gelmişti. Ağaç yemesi için verdiği bir meyveden sonra kendisinin hayatını sonlandıracağını düşünmediği insan bu defa çuvallarla beraber elinde baltayla da gelmişti.
İnsan, elindeki baltayla ağacın köküne doğru vurmaya başladı. Ağaç, ağlıyor kendi lisanıyla neden ona bu rezilliği reva gördüğünü sormaya çalışıyordu. Bir kaç dakika sonra ağaç yere yığılmıştı.
Ağaç bütün ağrılara rağmen halen insanlara nice yıllar meyve vereceğini ve gölgesinden faydalanacağını düşünüyor ve onu bütün bunlardan mahrum bırakan aç gözlü insana sitemler ediyordu.
İnsan, ağacın bütün meyvelerini çuvala doldurduktan sonra dallarını da keserek odun diye alıp yükledikten sonra artık yavaş yavaş yol almaya başlamıştı.
Ağaç bir daha meyve vermek için bir kaç sene beklemeliydi. Yeniden doğmak lazımdı. Bir daha kökünden dallar çıkarmaya ve yıllar sonra dallarında meyveler vermeyi planlıyordu.
Bu seneyi bütün gücüyle bir kaç dal çıkarmaya çalışıyordu. Bu bahar, ağaç için acıların ve yok olmanın eşiğine gelme yılıydı.
Yaz bitmiş ve ağaç bir daha ki sene daha çok çalışması gerekeceğini bildiği için erkenden uykuya dalmıştı.
***
Kış çok çetin geçmişti. Ağaçlar erkenden çiçekler açmış ve doğanın insana verdiği ceza yüzünden çiçekler düşmüş ve insana meyve veremiyordu. Ağaç, yeniden canlanmaya çalışıyor yıllar sonra eski halini almak için var gücüyle her boşluk olan yerden dallar çıkarmaya onları bütün gücüyle büyütmeye çalışıyordu.
Yine o insan oradan geçiyordu. Yanında hiç bir şey yoktu. Ne çuval vardı ne de balta. Ağacında kesilecek çok bir yeri de yoktu zaten. Yorgunluktan ve sıcaktan dayanamayan insan kestiği ağacın küçük dallarına sırtını dayamaya çalışıyordu. Âmâ kökü olmadığı için dallar zayıftı ve insan ağaca arzu ettiği gibi yaslanamıyordu. Sıcaklık kavuruyor ama ağacın dalları henüz yeterince uzamadığı için gölgelenemiyordu. Sıcaklıktan bezmiş olan insan aç ve susuz bir vaziyette yerlere uzanmıştı. Hayali olarak ağaç insanın rüyasına girmişti.
'' Ey insan! Beni hatırladın mı? Ben geçen senelerde sana açlığını gidermen için bir tane nefis meyve vermiştim. Sen o meyveyi yedikten sonra daha fazla yemek için büyük taşlarla meyvelerimi dökmüş beni yaralamıştın. Hatta bir kaç dalımı kırmıştın. Sonra ki sene çuvallarla ve baltayla gelip kökümden kesmiştin beni. Ve ben hala o yaptıklarını onarmak için çalışıyorum ve sana şimdi çok ihtiyacın olan meyveyi veremedim, gölge ve yaslanabileceğin bir yer olamadım.''
'' Haklısın ey ağaç bir kaç yıl önce yaptığımın cezasını şimdi çekiyorum. Ve günlerdir aç ve susuzum. Sıcaktan saatlerdir duramıyorum. Bir gölgelik yer bile bulamadım.!'
Bir kaç dakika içinde insan uyandı ve arkasında ki ağaca bakmaya başladı. Gözlerinde pişmanlık içinde gözyaşları süzülüyordu yanaklarından. Ve ağaçla konuşmaya başladı.
''Senden aldığım meyveleri pazara ulaştırmadan hepsi çürüdü ve satamadım. Dallarından yaptığım odunlar da dereden geçerken dereye kapılıp gitti. Senden aldığım hiç bir şey işime yaramadı. Senden af diliyorum.' diyerek ağaca sarılıp gözyaşı döküyordu.
Ağaç, kendi lisanıyla yaratıcıdan bu insan için bir kaç meyve verebilecek kudreti istedi. Yaratıcı bu insana meyve vermesi halinde önceki haline tekrar döneceğin söyledi. Âmâ ağaç gözyaşı döken bir varlığın yine aynı hatayı yapmayacağını söylüyordu ve bu insan için küçük dallarında meyveler vermeyi çok istediğini dua niyetiyle anlatmaya çalışıyordu.
Yaratıcı, ağacın isteğini yerine getireceğini söyledi. İnsan yorgunluktan uyumaya başlamıştı. Yaratıcının emriyle küçük ağaç bir anda meyve doldu. Bütün dalları meyve ile donatıldı. Ağaç bu müjdeyi insana ulaştırmak için heyecanlıydı. Dallarında ki meyvelerden birini insanın yüzüne doğru atarak uyanması için uyarı veriyordu.
Ve insan uyandı. Yüzüne düşen meyveyi bütün heyecanıyla ve açlığıyla yemeye çalışıyordu. Dallar henüz uzamamıştı ve insan aç gözlülükle ağaçta ki meyveleri yemeye başladı. Karnı doymuştu ama gözleri hala açtı.Bütün meyveleri almak için ağacın bütün dallarını yine koparıp kendiyle götürmek üzere kollarına alıp hızla uzaklaştı.
Yaratıcı ağaca sonunun böyle olacağını bildiğini ve ona söylediğini anlatmaya başladı.
Ağaç, artık bu insanlara meyve vermek istemediğini ve ebediyen kuru bir ağaç olarak kalması için dua etmeye başladı.
Ağaç sadece kurumuş bir kök olarak ebediyen dünyada kalmaya devam etti. Çünkü insan bu iyilikleri hak etmiyordu..
Sevgi ile kalın…
Mehmet Sebih Altun/msebihaltun@gmail.com