Kemer ve Yol Girişimi (BRI-Beltand Road Initiative), insanlık tarihinin dününden bugününe en vizyoner ve en büyük bütçeli projesi olarak piramidin tepesinde yerini aldı. Dünya tarihinde bu güne kadar uygulanmış en büyük proje Marshal Planıdır. İkinci dünya savaşı sonrasında öncelikle yıkılan Avrupa kentlerinin yeniden imarı ve savaştan zarar gören ülkelere destek amacıyla yürürlüğe konan Marshal Planı için ayrılan toplam bütçe 140 milyar dolardı. Kemer ve Yol Girişimi için ayrılan bütçe ise 3 trilyon dolara ulaşmış durumda. Bu rakamın 1 trilyon dolarlık kısmı doğrudan Çin devleti tarafından taahhüt edilirken,2 trilyonluk kısım da kredi ve finansman olanakları ile karşılanacak.
Önce projeyi tanıyalım, sonra da Diyarbakır’ın projeyle ilişkisini değerlendirelim:
Çin, Projenin fikir babası, planlayıcısı ve en büyük finansman kaynağını oluşturuyor. Doğu Çin’den başlayıp, Asya ve Avrupa’yı bağlayan, dünya nüfusunun % 65’i, toplam küresel ticaretin % 35’i, toplam gelirin % 50’si, petrol, doğalgaz gibi bilinen enerji rezervlerinin % 75’ini kapsayan ve 68 ülkenin dahil olduğu bir projeden söz ediyoruz. Projenin geçiş noktalarını canlandırmak için aşağıdaki haritaya bakmakta yarar var:
Projenin asıl amacı Çin'i Batı'ya bağlayan “Yeni İpek Yolu” inşa etmektir. Projenin kara ve deniz olarak ayrılmış 6 ana koridoru var. Proje başlangıçta “Demir İpek Yolu” olarak adlandırıldı; ancak limanların projeye entegre edilmesiyle, Kemer ve Yol Girişimi olarak yeniden adlandırıldı. Markalaşması, kolay anlaşılması ve pratik olarak ifade edilmesi için proje kısaca BRI olarak adlandırılmaya başlandı. Çin Devlet Başkan XiJinpingEylül 2013’de Kazakistan’a yaptığı bir ziyarette projeyi duyurdu. Projeyle ilgili olarak ilk etapta söyleyeceğim şey; tam anlamıyla bir ticari hegemonya inşa etmeye dönük olduğudur. Kendi adıma bundan kuşku duymuyorum. Çin, tam anlamıyla gezegenin kılcal damarlarını onarıyor, etkinleştiriyor ve sisteme yeni kılcal damarlar ekliyor. Ve bu muazzam ağın kontrolünü, yönetimini sağlayan beyin, bizzat Çin’in kendisi. Senaryoyu yazıyor, oyunun kurallarını belirliyor, oyuncuları seçiyor ve rolleri dağıtıyor.
Proje hakkında bir diğer önemli uyarı da “Küreselleşmeyi Anlama Kılavuzu” yazarı WayneEllwood’dan geldi. Ellwood, Çin’in projedeki partnerlerini, 500 kiloluk gorille aynı odada kalanlar diye tarif ederek, Pekin’in güdülerinden duyduğu şüpheyi dile getiriyor. Bizde de, aynı kapıya çıkan “ayıyla aynı çuvala girmek” diye bir deyim var. Ellwood’un bir başka uyarısı da Çin’in ortaklarının % 60’ının batık kredi borç notlarına sahip olduğuna ilişkindir. Batık kredi notuna sahip olmak, kredi borçlarının geri ödenmesi konusunda yüksek riske işaret eder. Bu riskin en önemli iki sonucu, geri ödeme riskinin yüksek olduğu ülkelerin tahakküm altına alınmasının kolaylaştığı ve sağlanan kredilerin projeyi finanse etmek yerine aciliyet içeren başka alanlarda kullanılması. Elbette ki Çin, imzaladığı ikili kredi anlaşmalarında, sağlanan finansmanın mutlaka BRI’e yönelik kullanılması garantisini alıyor; ancak sağlanan finansmanın doğru kullanılmaması durumunda ne yapılacağı, Çin ve karşı tarafta yer alan 67 ülkenin öznel koşullarına, ağırlığına, hacmine, etki alanına, coğrafi konumuna vs. bağlı olarak değişiyor. Proje başlangıç safhasında olduğu için “borç yönetimi” gibi sevimsiz bir konuyla ülkelerin BRI’ye katılım konusundaki iştahlarının kaçması da istenmiyor. Bu eleştiriler bir yana Çin, yönettiği küresel projenin hedeflerini şu şekilde sıralıyor:
- Ekonomik ve politik İşbirliği
- Güçlü yapısal bağlantı ağları oluşturma
- Ticari engellerin bertaraf edilmesi, serbest ticareti güçlendirme
- Finansal bütünleşme
- İnsanlar ve kültürler arası köprü oluşturma
Proje yukarıda sıralanan amaçların her birine ulaşacak potansiyeller içermektedir; ancak en öncelikli amaç ticari malların en kısa sürede pazara ulaştırılmasını sağlama, ticaret hacmini artırma, serbest ticaret bölgeleri oluşturma, ekonomik ve siyasi bağımlılıklar yaratarak gücü konsolide etmek. Ticari malların bir noktadan diğerine ulaşmasındaki süre ne kadar azaltılırsa, doğrusal bir mantıkla ticaret hacmi de yaklaşık olarak o ölçüde artar. Mesela hareket noktası Pekin olan bir ürün, daha önce 45 gün ile 60 gün arasında Türkiye’ye ulaşıyordu. Projenin tamamlanmasıyla bu sürenin 12 güne inmesi bekleniyor. Bu durumda ticaret hacminin yaklaşık 4 kat artması beklenen bir sonuç olur.
Amerika’nın ünlü yönetim danışmanlığı firması McKinsey, projedeki çok hızlı ilerlemeye dikkat çekerek, aslında Amerika’nın endişelerini bir anlamda dile getirdiği değerlendirmede, takibi imkansız hale gelen çok sayıda anlaşmanın imzalanıp, uygulandığını, özellikle de işin finansman boyutunun oldukça dikkat çekici olduğunu söylüyor. McKinsey, yeni ipek yolu projesine aktarılan trilyonlarla, Çin’in tam bir ekonomik hegemonya inşa ettiğini, Kazakistan, Kenya, Sri Lanka gibi kırılgan ekonomilerin borçlar üzerinden yönetildiğini belirtmiştir. McKinsey’nin dikkat çektiği diğer bir önemli husus, Çinlilerin özellikle proje üzerinden limanları kendi kontrolüne almayı hedeflediği, Cibuti, Brunei, Kenya, Türkiye, Yunanistan, Sri Lanka gibi ülkeler dahil, proje güzergahında 75’den fazla limanın işletme hakkının alınmasıdır. (Devam Edecek)