Kurgunun farkında olsa da, vatandaşın önemli bir kısmı kaçınılmaz olarak tezgaha gelecek. Çünkü bu durum “mahkumun ikilemi”nde olduğu tam bir oyun teoremi örneği. Şunu baştan ifade etmek gerekir: Eğer doların yükselişe geçeceği güzergahta mıntıka temizliği yapılmasaydı bu ölçüde absürd bir yükseliş gerçekleşmeyecekti. Eylül ayından bu yana %19 olan faiz seviyesi 5 puan indirilerek %14 seviyesine getirildi. Faizin indirilip indirilmeyeceği konusunda piyasada belirsizlik yaşandığı her dönemde Cumhurbaşkanı “nas” vs. içeren dinsel içerikli mesajlarla dövizdeki yükselişi tetikledi. Böylece bir yandan dini referanslarla faize savaş açılmış gibi kurgu oluşturulurken, “ Çin modeli kalkınma” denilerek dövizdeki yükselişin ekonomik bir hedefi olduğu konusunda piyasa ikna edildi. Dövizdeki hareketin süreceği, önceleri Saray çevresine yakın; ancak son zamanlarda mesafeli duran Şeref Oğuz üzerinden yükselişin 22, 24 gibi rakamlara kadar yükseleceği, hatta bu seviyeler için Katar, BAE gibi ülkelere garanti verildiği ince bir taktikle duyuruldu. Şeref Oğuz bu konuda kullanıldı mı, incelikli bir troll faliyetinin parçası mı oldu, yoksa bu senaryonun içinde miydi bilmiyorum. Doların 22 TL’ye kadar gideceği beklentisinin oluşması, bu seviyeyi referans alan birçok kişinin hazırlıksız yakalanmasına, hatta avlanmasına yol açtı.
Tam da bu noktada vatandaş “bul karayı al parayı” tezgahına çekilerek, bir anlamda ölümü gösterip sıtmaya razı edilme noktasına getirildi.
Vatandaş bu oyuna dahil olacak mı?
Evet; çünkü zaten ütülmüş durumdayken kendisine kayıplarının bir kısmını telafi edebileceği bir yöntem öneriliyor. Pazartesi günü bankada 10 bin doları olan bir vatandaş 185 bin TL’si olduğunu düşürken, Salı gününe 10 bin dolarının 120 bin TL’ye indiğini görerek uyandı. Aynı hesabı 100 bin $ üstünden yaparsak, kaybın orta halli bir ev fiyatı civarında olduğu görülür.
İki günde TL cinsinden yaklaşık %30’luk değer kaybına uğrayan Dolar/Euro hesabı sahiplerine bir anlamda “dövizlerinizi teslim etmezseniz daha kötüsü olur” mesajı verildi ve kurgunun sahipleri (Saray) ilk raundu açık ara galip bitirdi.
Bu işin sonraki rauntları inanılmaz belirsizlikler içeriyor ve maçın sonucunu tahmin etmek oldukça zor. İktidarın zaman kazanma haricinde, döviz hesaplarının olabildiği ölçüde TL’ye döndürülmesi beklentisi de var. Yaklaşık bir hafta önceki BDDK verilerine göre döviz hesapları, toplam mevduatların %62,7’si ve 325 milyar dolar ile rekor seviyelere ulaşmıştı. Ancak asıl hedef, bu mevduatın sadece gerçek kişilere (şahıslara) ait olan 150 milyar dolarlık kısmıyla ilgili. Saray’ın hedefi 150 milyar dolarlık buz dağının, hatırı sayılır bir parçasını kopartarak Merkez Bankasına doğru yüzdürmek.
Sistemin nasıl işleyeceğine bakacak olursak, TCMB ve Hazine’nin önemli bir misyonu olduğu görülmektedir. Merkez Bankası, döviz hesaplarının bu kapsamda TL’ye çevrilmesiyle ilgili asıl otorite olacaktır. Örneğin 100 bin dolarlık döviz mevduatı olan bir tasarruf sahibi kur korumalı sisteme geçmek istediğinde Merkez Bankası’nın hesap açıldığı tarihte açıkladığı kur üzerinden TL’ye çevrilen mevduatıyla, sisteme dahil olan bankalardan 3, 6 veya 12 ay vadeli TL hesabı açması gerekir.
Döviz hesabının vadeli TL’ye çevrilmesini bir örnekle ifade edersek; 100 bin $ hesabı olan bir şahıs 24 Aralık Cuma günü 3 ay vadeli kur korumalı hesap için A bankasına talepte bulunmuş olsun. A bankası hesabın açılacağı tarihte TCMB’nin 11,67 olarak açıkladığı ortalama kur üzerinden 100 bin doları, 1 milyon 167 bin TL’ye çevirip 3 ay vadeli hesabı açıyor. Hesabın açıldığı tarihteki TCMB politika faizi olan %14’e, 3 puan daha eklenerek (bankalar en fazla 3 puan artırabiliyor) mevduata %17 faiz uygulanıyor. Hesap açma işlemi tamamlandıktan sonra da 100 bin dolar TCMB hesabına transfer ediliyor, TCMB de bu transfere karşılık 1.167.000 TL’yi ilgili banka hesabına aktarıyor. Dolayısıyla bu şekilde dövizden TL’ye dönüştürülerek açılacak olan 3, 6 ve 12 aylık hesapların döviz karşılıkları Merkez Bankası’na transfer edilerek rezerv sorununa çözüm bulunması hedefleniyor. (Devam Edecek)