Elimizde hiç düşmeyen kitaplar uzun ayrılıklarımızı azaltan tek araçlar bu aralar.
Yenilgilerimizi, yitirdiklerimizi mekanların kimsesizliğine sinmiş stantlarda sıkıştırıyoruz.
Karıştırdığımız sayfalarda kendimize ait sözcükler, bizi sırtlayan hikayeler arıyoruz.
Yalnızlıklarımızın gecekondu geçişleri tanıdık yazarların mısralarında konuk oluyor.
Bize bakan dörtlükler bulmak gün boyu dört dönmemizin kırılan dümeni.
İnsanı ilişkilerde güven önemli bunu siz benden daha iyi bilirsiniz.
Karşındakinin samimiyeti senin için büyük sermaye ve seni yetim bırakmamalı.
Kırk gün önce nasılsanız kırk gün sonrası da bıraktığınız yerden tekrar sulamalı sürgü yemiş suratlarınızı.
Sorular, hic sönmemeli, sökmeli üzerinizdeki pasları.
Gelişlerin, Yunus'un yuttuğu Peygamber'in kaç yılına tekabül ediyor?
Hayır, yanlış anlama tembellikten değil.
Kendime olan tekinsizliğim.
Telaşlarımda tıkanan sevgisizliğimin eseri.
Başının üzerine serili gökyüzü, yüzünün suyu mu?
Susmaların, tutulan ayın anası mı?
Neden gülmelerin gökgürültülü?
Köşene çekilip yanlızlığının yakın tarihini tımarlamak isteyişinden mi?
Yağmuru severim ama gökgürültüler görmek istediğim son şeydir.
Korkarım, bunu bilmelisin, hem ayıp da değil.
Olabilir yani.
Sen neyi seversin?
Bana yüzünde kamp kuran portakal renkli güneşi gösterir misin?