Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde bulunan Dr. Yusuf Azizoğlu Devlet Hastanesi’ne ek olarak yapılan 150 yataklı binanın 2015-16 yılında başlanan kaba inşaatı geçtiğimiz temmuz ayında tamamlandı.
İlçenin ihtiyaçlarına cevap vermesi amacıyla yapılan bu hastane için devlet üzerine düşeni yaptı ve ödeneğini gönderdi.
27 bin metrekare kapalı alana sahip hastane, 54 adet iki kişilik, 36 adet tek kişilik, 6 adet suit oda, 11 cihazlı diyaliz ünitesi, 8 yataklı 2. basamak yoğun bakım ve 6 yataklı 1. basamak yoğun bakım ünitesi, 6 adet ameliyat salonu bulunuyor. Ayrıca tümü özel ve tek kişilik olarak düzenlenmiş olan özel doğum servisi, son teknoloji fizik tedavi cihazlarıyla donatılmış fizik tedavi ünitesi ve radyolojik görüntüleme merkeziyle bölgeye hizmet vermeyi amaçlıyor.
İnşaatı geçtiğimiz Temmuz ayında tamamlanan hastane için 45 kalem tıbbi cihaz ve demirbaş malzeme alım işi ihalesi 11 Temmuz günü Diyarbakır İl Sağlık Müdürlüğü tarafından ihaleye çıkarılıyor.
Ne ilginçtir ki ihale, komisyonunda görevli asil ve yedek mali üyelerin tamamının raporlu olması nedeniyle yapılamadığından iptal ediliyor.
İptal edilen ihaleden yaklaşık iki ay sonra (9 Eylül günü) tekrar ihaleye çıkarılıyor.
Ve ne ilginçtir ki bu ihale de iptal ediliyor.
Bir önceki ihalenin iptali ile ilgili elimizde belge ve iptal gerekçesi olmasına rağmen ve iyi niyetle ikinci ihalenin yapılacağı 9 Eylül tarihini beklemeye başladık.
İkinci ihalenin gerçekleşeceği 9 Eylül günü de teyide muhtaç bir bilgiyle tekrar iptal edildiğini öğrendik.
Yaşamın ve haberciliğin doğal akışı böyle bir bilginin, en yetkili ağız tarafından olumlu/olumsuz teyit edilmesini gerektirir.
Kurum yetkilisini arar, sonucu sorarsınız.
Herhalde bu haddini aşmak değildir.
Biz de öyle yaptık.
Telefonun ucundaki öfkeli sesin beyanı nezaket sınırlarını aşan komplike bir ruh haliyle, “İhalenin sonucunun gazetecileri ilgilendirmediği ve tetikçilikle suçlama” yönünde.
Başka birçok duyum ve suç duyurusunun yapıldığı bir kurumun başındaki kişi maalesef sosyal statüsü gereği doktor ve müthiş bir özgüvenle bunları söylüyor.
Birincisi, ağırlığı halkın vergileriyle oluşan bütçeyle gönderilen ödeneğe rağmen sen kurumun başındaki kişi olarak (ki birinci derecede sorumlusun) devleti zarara uğratmışsın.
İkincisi hizmete muhtaç bir ilçeyi hem maddi hem de manevi olarak zarara uğratmışsın.
Düşünün; gerekli tıbbi cihazların olmadığı ya da yetersiz kaldığı bir durumda hastaların Diyarbakır ve Batman’a gittiğini. Diyarbakır’ın en büyük ilçelerinden birinin katma değerine engel olacak ve Diyarbakır’daki sağlık kuruluşlarında aşırı yığılmaya sebep olan bu durumun müsebbibi kim?
Kurumun başındaki kişi mi, ilin valisi mi, milletvekilleri mi, yoksa bunu sorgulayan gazeteciler mi?
Tehdide varan bir söylem ve müthiş bu özgüvenin sebebi ne?
Liyakat tartışmalarının ışığında bunun sorgulanması gerek.