Olayın geçtiği tarih 1967… O günden bugüne birçok şey değişti mi acaba? İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde hoca olan Prof. Ali NihadTarlan’ın, öğrencisi, yanına asistan olarak aldığı ve 20 yıllık sürede görülmemiş biâte dayalı bir beraberlikten sonra profesör olunca, kendisiyle kavga ederek dillere destan olan Prof. Karahan’ın saldırısı karşısında hastanelik olan bu iki hocanın, çok hazin ve dramatik bir öyküsü...
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Eski Türk Edebiyatı Kürsüsü Başkanı Ali NihadTarlan’ın, zorunlu emekliye ayrılmasına neden olan, eski talebesi, muhlis asistanı, doçenti ve ilerleyen zamanlarda meslektaşı Prof. Adülkadir Karahan kimdir acaba?
Karahan, 1913 yılında Şanlıurfa'nın Siverek ilçesinde dünyaya gelir. İlk tahsilini Siverek'te, orta öğretimini İzmir'de tamamladıktan sonra, bir yıl kadar ilkokul öğretmenliği yapar. Girdiği Yüksek Muallim Mektebi yanında 1939'da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirir.
İstanbul Üniversitesi'nden mezun olduktan sonra Samsun Lisesi'nde edebiyat öğretmenliği görevine başlayan Karahan, ardından İzmir Lisesi'ndeki öğretmenliğini sürdürür.
Karahan, 1947'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Eski Türk Edebiyatı Kürsüsü Metinler Şerhi ve Osmanlı Edebiyatı'na asistan olarak atanır. Karahan, 1952'de doçent ve 1963 yılında ise, profesör olur.
Büyük Doğuya Taşınan Olay:
Necip Fazıl Kısakürek, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde cereyan eden bu iki Hoca, daha doğrusu Ali Nihad Tarlan ile eski talebesi, asistanı, doçent ve nihayet profesör olan Karahan arasındaki hazin ve elem verici kavgayı, Büyük Doğu sayfalarına taşır.
Ali Nihad Tarlan, talebeliğinden başlayarak profesör oluncaya kadar elinden tutup yükselttiği Abdülkadir Karahan’ın, umulmadık bir biçimde ihanetine uğradığı ve hazin olduğu kadar düşündürücü ve kutuplarda bile benzerine rastlanmayan bu olayı, Necip Fazıl, Karahan’ın Hocas Ali NihadTarlan’ın ağzından ve onun verdiği bilgilere dayanarak Büyük Doğu Dergisi’nin sayfalarına aktarmak suretiyle kamuoyuna duyurur.
Necip Fazıl, olayı Büyük Doğu’nun 26 Temmuz 1967 tarihli nüshasına neşreder “Bir Üniversite Meselemiz Var.” diyerek başladığı söze şu tespitleri yaparak gönül rahatlığıyla kalem oynatır. “Müzmin mi müzmin... Evvela, ana öğretim planı yönünden üniversite... Talebe şartları bakımından üniversite… Sonra, o ana öğretim planının baş unsuru profesöre ait şartlar yönünden üniversite... Aynı öğretim planının temel vasıtası kitap keyfiyeti yönünden üniversite... Bu dört noktadan da üniversitelerimizin harap ve türap vaziyette olduğunu bilmeyen yoktur.
Prof. Ali Nihad Tarlan, öğrenciliğinden başlayarak bir evlat gibi yetiştirdiği Abdülkadir Karahan, profesör olunca bütün köprüleri yıkarak önceleri derin bir bağlılıkla hizmet ettiği Hoca’sına umulmadık biçimde başkaldırır ve bir üniversite öğretim üyesine yakışmayan fiili eylemlerle onun, zorunlu olarak emekliye ayrılmasına neden olur.
İşte Ali Nihad Hoca’nın iddiaları…
Çay fincanını dudaklarından ayırarak meseleyi ele aldı (dramatik) bir sesle mırıldandı Ali Nihad: “Bütün suç benim, bütün suç benim. Bu adamı talebeliğinden beri kıymetlendirdiğim için bana ne söylense azdır! Bir an durdu ve ilave etti:
-Kendisinde, bir profesör için olan şu üç şart mevcut değil: ilmi kifayet, ilim ahlakı, umumi ahlak...” (Devam Edecek)