Dünya bu siyasi cinnetleri birinci ve ikinci Dünya savaşları olarak adlandırılansavaşlarda yirminci yüzyılda beceriksiz siyasetçilerin basiretsizlikleri sebebiyle sorunlara politik çözümler üretememeleri sonucunda yaşamıştı. Uzun bir süredir aynı basiretsizlik sebebiyle tüm dönemlerin en büyük ekonomik-siyasal krizi katlanarak gezegenimizi yok edecek tehlikeli bir boyuta everildiğini gözlemekteyiz.
Sokaktaki insandan en üst sorumluluğu paylaşanların ortak görüsü basiretsiz siyasetçilerin beceriksizlikleri sebebiyle patlak verecek yeni bir dünya savaşının kazananı olmayacağı gibi gezegenimizde bildiğimiz yaşamı yok edeceğidir. Son olayların yarattığı gergin ortamın analizini yapacak olursak;
Gelinen durumu bağımsız ve bağlantısız yorumlayacak olursak, öncelikli olarak "Amerika'nın bu bölgede, sınırlarından binlerce kilometre uzakta ne işi var." "Bir devletin resmi görevlisini katletmek " veya “seçilmiş bir devlet başkanı yerine meclis başkanını atamak.” “Tüm dünyayı ihtiyacım var ülkemin çıkarları öyle gerektiriyor gerekçeleriyle haraca bağlamak” ve benzeri keyfi tasarruflar hangi uluslararası hukuka sığar sorularını sormak ve bu sorulara herhangi bir etki altında kalmadan cevaplamak gerekir.
Kendini ve kendi çıkarlarını evrensel hukuk kurallarının üstündeele alıp diğer ülkelere yaptırımlar uygulayan ABD'nin ölçüyü kaçırdığı artık gezegenimizin güvenliği için tehlike arz ettiği çok açık ortadadır. Terörist eylemler bahanesiyle dünyanın dört bir yanına saldıran ABD, bu eylemlerin planlayıcısı ve işbirliklerinin aktörü değil midir? Bunu iddia etmek için artık yeni wikilieks belgelerine de ihtiyaç yok. Çünkü her şey gün gibi ortada ve açıkça yapılıyor.
Kissinger'ın pervasızca, 11 Eylül 2001 saldırılarının ardından, "Bundan sonra çatışmaMüslümanların arasındaolmalıdır" şeklinde çizdiği hedef doğrultusunda Bush, Obama ve Trump gereken politikalarıuyguluyor.Katlettiği halkların kavmi veya mezhebi ABD'nin umurunda değil. Temel prensip önce Amerika’dır.
ABD, Tahran elçiliği baskınından beri Irana karşı baskı uyguluyor. Ancak, hiçbir dönemde bu kadar saldırgan olmamıştı. Trump, Bush ve Obama dönemi İran politikasını değiştirdi. Son günlerde de beklenmedik ölçüde sert bir caydırıcılığı benimsedi. Yani oyun değişti. Ancak yeni oyunun sürdürülebilirliği ve sonuç alıp alamayacağı belli değil çünkü bu politika değişikliği zar atımına benziyor.
Bizi bukoşullara taşıyan sürece baktığımızda, Afganistan işgali ve iç savaşıyla başlayan bölgeleri istikrarsızlaştırma ve kaosa sürükleme süreci ismi malum çevrelerce konan ve iç potansiyele dayanmayan dış güdümlü Arap baharı (katliamı)olarak adlandırılan hareket başlatıldı. Dikkat edilirse bu adlandırma bir anda uluslararası tüm çevrelerce empoze edilerek dayatıldı. Söz konusu bölgelerdeki yıllardır küresel güçlerin denetiminde süren diktatoryal rejimler sebebiyle bir anda popüler bir sempati kazandı ve birçok demokratik kurum ve kuruluşta objektif bir değerlendirme yapamadan koşulsuz destek verdi. Oysa bu hareketleri başlatan ve dinamik gücünü oluşturan iç demokratik güçler değil dışarıdan transfer edilen bir merkezce eğitilmiş radikal gruplardı. İlk etapta bu radikal grupların etrafına diktatoryal rejimlerin mağdur ettiği ama yeterince organize olamamış iç muhalif gruplar da serpiştirilerek kamufle edildi. Bu profesyonel grupların bir tek ve net görevi vardı o bölgeyi istikrarsızlaştırmak. Bu gruplarda bu görevlerini ne yazık ki geniş bir çevreninde desteğini alarak tereyağından kıl çekercesine yerine getirdi.
Bu gün sırasıyla bu bölgelere baktığımızda istikrarsızlaştırılan hiçbir ülkede demokratik gelişmeler olmadığı gibi tam tersine devlet mekanizmaları çökertilmiş ve kaosa sürüklenmiş durumda;
Afganistan’da durum ortada her gün onlarca insan ölüyor, uyuşturucu trafiği belirli çevrelerin denetiminde tam hız devam ediyor, hala bir devlet mekanizmasından bahsetmek bile mümkün görülmemektedir. Devam Edecek