Gıdalara katılan sağlıksız katkılar, yoğurtta jelatin, sucukta domuz katkısı, pekmez diye satılanların aslında pekmez olmaması, kırmızı ete beyaz et karıştırılması, yiyecek ve içeceklere cinsel gücü artırıcı ilaç katkı konulmasına kadar standartlara uygun olmayan birçok usulsüzlük var.
Tüm bunlar insan eliyle ayarlanarak yapılanlar.
Şimdi okuyacağınız bunları aratmayan yine insan kaynaklı kirlilikten kaynaklı tespite daha çok şaşıracaksınız.
Greenpeace Akdeniz, ‘Tek Kullanımlık Plastikler Yasaklasın’ projesi kapsamında deniz canlılarındaki plastik kirliliğine dikkat çekmek için Marmara, Ege ve Akdeniz’den toplanan, barbun, istavrit, kefal, mırmır, tekir ve kırmızı karides türlerinin mide ve sindirim sistemlerini incelemiş.
Sonuç tam bir felaket!
Türkiye’de balıkların yüzde 44’ünde, midyelerin ise yüzde 91’inde mikroplastik bulundu.
Raporun detayı şöyle:
* İncelenen tüm türler göz önüne alındığında kefal türünün yüzde 64,8’inde, barbunun yüzde 63’ünde, mırmırın yüzde 34,3’ünde, tekirin yüzde 32,8’inde, istavritin yüzde 26,7’sinde mikroplastik bulundu. Bu demek oluyor ki genel olarak tüm balıkların yüzde 44,3’ünde mikroplastik var. Yani yaklaşık olarak her iki balıktan biri mikroplastik içeriyor.
- Bölgesel bazda balık başına düşen mikroplastik Ege Denizi’nde (İzmir) 1,7, Marmara Denizi’nde (İstanbul) 0,85 ve Akdeniz’de (Adana) 0,74 adet.
- Kırmızı karides örneklerinin yüzde 18,8’inde mikroplastik bulundu. Her 10 karidesten ikisinde 0,28 adet mikroplastik olduğu tespit edildi.
- Beş farklı noktadan örneklenen midye dolmaların yüzde 91,2’sinde mikroplastik bulundu. Ortalama olarak midye başına 0,63 adet mikroplastik tespit edildi. Porsiyon bazında değerlendirildiğinde 100 gramlık bir midye tüketiminde 5,76 adet, 250 gramlık midye tüketiminde ise 14,41 adet mikroplastik tüketilme riski olduğu tahmin ediliyor.
- Balıklardaki, karidesteki ve midye dolmalardaki mikroplastiklerin 13 farklı polimer tipinde olduğu tespit edildi. En fazla bulunan polimer tipleri ise tek kullanımlık plastiklerin üretiminde kullanılanlar olduğu tespit edildi.
…
Biz de deniz yok deyip atlamayın. Diyarbakır’a getirilen deniz ürünlerinin çoğu dışarıdan getiriliyor.
Artık “Denizden babam çıksa yerim” söylemi de havada kalıyor.
İnsan eliyle insana yapılan zulme bakın.
Sucuğundan, peynirine, balından pekmezine, meyve suyundan enerji içeceğine her şeyi daha fazla para kazanma hırsıyla bozan insanoğlu; yetmiyor çevreyi de kirletiyor.
Bir de bu kadar hastalık nereden çıkar diye düşünürüz!
Kendimiz edip kendimiz buluyoruz.
Artık (ne olursa olsun) yerken bir kez daha düşünün derim.