Washington Post’un “Made by History (Bizi Yapan Tarih)” bölümünde 20 Ağustos 2020’de Alan Mikhail tarafından kaleme alınan ve 1 Ekim Dünya Kahve Günü’nde yeniden gündeme gelen bir yazıda, tüm dünyada kahvenin aslında bir Osmanlı tarihi olduğu ve “Amerikalıların (ve tabi ki Starbucks’ın sahibi Howard Schultz’un) kahve dükkanları için Osmanlı Sultanı I. Selim’e teşekkür etmemiz gerekir” iddiası yer alıyor.
“Amerika’yı Değiştiren Osmanlı Sultanı: Amerika, Protestanlık ve kahve Hepsinin bir Müslüman tarihi var” başlıklı yazıyı okuduğumda bunun bir ironi olduğunu sandım. Ancak yazının devamını kuyunca bunun farklı bir tarih okuması olduğunu anladım.
Yazının ilgili kısımları şöyle:
“I. Selim döneminden 18’inci yüzyılın başlarına kadar imparatorluğun ekonomisini sürükleyen unsurlardan biri de küresel kahve ticaretinin kontrolü idi. Aslında bu parlak kırmızı taneli bitkiyi ilk bulan Yemen seferi sırasında Sultan Selim’in ordusuydu. Osmanlılar bu taneleri nasıl içecek haline getirebileceklerini keşfettiler ve sadece kahve içmeye özgü mekanlar inşa ettiler. Biz Amerikalıların (ve tabi ki Starbucks’ın sahibi Howard Schultz’un) kahve dükkanları için Osmanlı Sultanı Selim’e teşekkür etmemiz gerekir. Çok azımız, bir Osmanlı sultanının ticareti jeopolitiğe dönüştüren ve dünyanın ilk özgün kitlesel tüketim ürünlerinden birinin arzını tekelleştiren kişi olmasını takdirle karşılıyoruz”
Yazının devamında 'Avrupalılar dünya tarihi anlatısında Osmanlıyı dışarıda bıraktığı'
Belirtilerek şu ifadelere yer verilmiş:
“Osmanlılar, Sultan Selim’in hükümdarlığından Birinci Dünya Savaşına kadar 600 yılı aşan bir zaman diliminde dünya sahnesinin ana aktörleri olarak var oldu. Avrupalı güçler 19. yüzyılda bu imparatorluğu siyasi olarak geride bırakmaya başladığında aynı zamanda Osmanlı’yı, dünyamızın nasıl oluştuğuna ilişkin tarih anlatısının dışında bıraktılar. Avrupalılar, kendi hakimiyetlerini bir şekilde kaçınılmazmış gibi göstermek için Osmanlı’nın son dönemindeki görece zayıflığını bütün bir tarihe yansıtmaya çalıştılar. Osmanlı İmparatorluğunun ‘Yeni Dünya’ ve günümüzdeki etkilerini görmek için bu görüşü sorgulamak, Osmanlı etkisinin aslında her yerde var olduğu gerçeğini kavramamıza yardımcı olacaktır. Bu bakış aynı zamanda Avrupalıların yüzlerce yıldır Osmanlı hakimiyetini nasıl ele aldıklarını anlamamıza da katkı sağlayacaktır. Yavuz Sultan Selim sayesinde Osmanlı, diğer tüm devletlerden daha fazla güce sahip oldu, daha çok toprağı kontrol etti, daha fazla insanı yönetti ve tarih sahnesinde daha uzun süre var oldu. Bu tarihi anlamak, Müslümanların ortak geçmişimizdeki ayrılmaz ve genellikle de görmezden gelinen veya reddedilen yerini görmemize yardımcı olacaktır. İslam bugün Amerika’da bizim ‘Batı’ diye kabul ettiğimiz güce tamamen zıt ‘tehditkar bir öteki’ gibi resmedilse de aslında tarihimizin ve kültürümüzün ayrılmaz bir parçasıdır, zengin geçmişimizde yapıcı bir güçtür. Amerika, Protestanlık ve kahvenin hepsinde Müslüman bir tarih söz konusudur. Ülkemiz -ve dünya- aslında oldukça Osmanlıdır.” Yarın: Alan Mikhail kimdir?