İsmail Beşikçi, üniversitede beraber çalıştığı bir arkadaşının kız kardeşi, ilkokul öğretmeni Leman Hanım’la tanışır ve evlenirler. Leman Hanım, İsmail Hoca’dan birkaç yaş büyüktür. Sonra, onurlu fakat çileli yaşamları başlar. Erzurumlu Leman Hanım, Marifetname yazarı İbrahim Hakkı’nın eşi Firdevs gibi, İsmail Hoca’ya destek olur ve arka çıkar. Firdevs Hanım, eşine mektup yazarken: “İzzetli, faziletli, sıyanetli, mürüvvetkârım (Cömert ve lütufkâr) Efendi-yi zişanım Hazretlerinin huzur-i pür sürurlarına…” şeklinde başlar yazdığı mektubuna.
İsmail Hoca, hep cezaevine girip çıkarken vefalı bir hanım olan Leman Hanım, durumu kabullenir. İsmail Hoca, 1970-2000 yılları arasındaki otuz yılın, on yedi yılını cezaevinde geçirir. İsmail Hoca, sayısız kez, içeri girip çıkarken ve yaklaşık olarak altmış yaşının üçte birini cezaevinde geçirirken Leman Hanım hep onu bekler. Leman Hanım bir taraftan öğretmenlik yaparken diğer taraftan İsmail Hoca’nın peşinden, şehir şehir cezaevlerini dolaşır. İsmail Hoca bazen evdedir. Ama kapının önünde, havlu, tıraş takımı, diğer bazı ihtiyaçlarını karşılayacak, deprem çantasına benzer, bir cezaevi çantası hep hazırdır. Polisin, ne zaman kapısını çalacağı belli olmaz. İsmail Hoca, yılmaz, korku bilmez, mahkemelere karşı ısrarla Kürt ve Kürdistan gerçeğini dile getirir. Devlet yorulur, o yorulmaz.
Bir gün yine gelip evden alırlar İsmail Beşikçi’yi. Çantasını alıp polislerin arasında önce emniyete, sonra cezaevine gider. Leman Hanım, haber vermek üzere, dostları Ümit Fırat’ı arar: “Ümit, Hoca yine ikinci adresine gitti.” Der. Ümit: “Hayır Abla, bir yanlışın var, o birinci adrese gitti; senin orası, Hoca’nın ikinci adresi.” diyerek onların içinde bulunduğu gerçeği ifade eder. İsmail Hoca, cezaevi, cezaevi dolaşırken Leman Hanım hep bekler, sabırla, metanetle. Mal, mülk, çoluk, çocuk derseniz, öyle şeylere zamanları olmaz. İsmail Hoca’nın, devletten bir emekli maaşı bile yoktur. Bir ara, bir Kürt kızını evlatlık almak isterler, onu da gerçekleştiremezler.
Erzurumlu dadaş Leman Hanım, ilerleyen zamanlarda sarı nokta adlı göz hastalığına tutulur ve bundan dolayı iyi görmez olur gözleri. Leman Hanım dostları olan Celal Temel’e çok ilginç bir olayı anlatır: “Bir Amerikan vakfı, Beşikçi’ye bir ödül verecekti. On bin dolar göndermek için hesap numarası istediler; benim hesap numaramı verdik, para geldi.” İsmail Hoca’yı göstererek, “Bu adam kabul etmedi; ‘Onlar, Kürdistan’ın sömürgeleştirenlerin suç ortağıdırlar.’ dedi. Para geri gitti…”
Sorumlu aydın yetiştirmek, her toplum için birinci derecede ölüm kalım meselesidir. Aydının gözü öyle bir göz olmalı ki, yolu ve çukuru görebilmelidir. Hiç bir zaman kulaktan, gözün işini istememeli... Ülke, kılıçtan keskinlik istediği gibi, aynı şekilde aydın insanı da istemektedir. Her nedense bazı ülkelerde olduğu gibi birçok büyük ve dâhi insanın ortak bir kaderi olsa gerek, kendilerine hak ettikleri değer verilmemiş ve yaşadıkları dönemlerde değer ve kıymetleri pek bilinmemiştir. İsmail Beşikçi Hoca da, bu talihsizlikten nasibini fazlasıyla alan bir sosyologdur.
Ay günden güne büyür, incecik yeni bir ay iken, bir gün gelir dolunay olur. Zaman da bu kurala uyar. Saniyeler bir gün yüz yıllar olur, yaradılışın kanunu bu… Leman Hanım, doksanı geçmiş durumda hastalığı ilerlemeye başlar. Hoca’yla birlikte Diyarbakır’a gömülmek ister. Ancak bilinen şartlar ve Pandemi nedeniyle Ankara’da 14 Nisan 2021’tarihinde gömülür. Konuya eğilmemize katkıları olan sayın Celal Temel Bey ile Sema Gündem Hanıma teşekkürler. (BİTTİ)