Bir diğer ayet olan Enfal 24’e bakalım;
“Ey iman edenler! Size hayat verecek şeye çağırdığı zaman, Allah'a da, Resulüne de cevap verin.”
Allah ve Resulü neye çağırıyor?
Hayat verecek şeye, diriltmeye!
Demek ki Allah ve Resulü’nün çağrısı bir “diriliş” çağrısıdır.
Kimlere bir diriliş çağrısı?
Elbette ki aklını temizlemiş, yüreğini ve zihnini diri tutanlara bir diriliş çağrısı.
Bu dirilişi ebedileştirme, ölümsüzleştirme çağrısı.
Peki bunları bilmiyor muyuz?
Bence toplumun büyük bir kesimi bu bilgilere sahip.
Peki sıkıntı nerde?
Neden bu bilgiyle amel edemiyoruz?
Asıl düğüm burada sanırım!
Çünkü bilgiyi edinen kişi bu bilgiyi hayatına yayıp bilginin gerektiği anlayışla davranmazsa bilgilenmenin şehvetiyle bilgisinin farkında olmasa dahitapınmaya başlıyor. Bilen olarak salt kendisini gördüğü için de bu tapınma kendisine dönüyor ve bilgisinin kölesi oluyor!
Olur mu demeyin, bakın etrafınıza ne demek istediğimi anlarsınız!
Kim bilir, belki de bu yüzden kültürel Müslümanlık ve Muhammed’i hakikatlerin arası bu kadar açıldı. Kendisine ulaşan ilk ilahi emre karşılık "bilmiyorum" ikrarıyla sarsılan bir önder ve bugün "onu seviyorum, zira bu sevgi beni kurtaracaktır" zannıyla O'na zerre kadar benzemeyi aklından dahi geçirmeyen; her şeyi bilen / bildiğini sanan ama bildiği iki kırıntılık bilginin şehvetiyle huşu duyan bir toplum çıktı ortaya.
Evet, Hira Mağarası'ndaki ilk İlahi buluşmada OKU emrine muhatap olduğunda “bilmiyorum” demişti alemlere rahmet olan. Bu, aslında Rahman'ın bir öksüz ve yetimin tertemiz vicdanından dünyaya ‘son kez’ haykırışı olan ‘son’ Nübüvet halkasının ‘ilk’ beyanı idi;
“Bilmiyorum!"
O bile “bilmiyorum” ile başladıysa bu İlahi buluşmaya, iki kelam okuyup “biliyorum” iddiasına bürünmenin şeytaniliğinden Rabbin rahmetine sığınmamız gerekmez mi sizce de?
Çünkü biz ‘bilmek’ iddiasıyla küstahlaştık! Bu yüzden de ilahi kelam mehcur kaldı, onu terk ettik! Özümüze yaptığımız bu ihanetle de eksildik ve eksilmeye de devam ediyoruz!
Peki neden bu eksiklerin farkına varamıyor; dibi delik heybemiz, her halimizi yalanlayan sözlerimizle neden bu eksiklerimizi göremiyoruz?
Sosyal Medya sayfalarımı kurcalıyorum.
Üç beş yemek paylaşımı (ki bu apayrı bir gönül yangını), birkaç siyasi / ideolojik paylaşım dışında binlerce hadis ve ayet paylaşımı, Kur’an tefsirleri, Kur’an mealleri almış başını gitmiş. (Devam Edecek)