Yaşam başlı başına bir kaos.
Bu kaosla baş edebilmenin yolu ne peki?
İnanç mı, ideoloji mi yoksa tümünden azade başka bir yol mu?
Ne yapsak da içinden çıkamadığımız bu kaos ile baş edebilmek için her ne kadar birinden birini kullansak bile kendi şartlarımız ve tercihlerimiz ya işi daha içinden çıkılmaz hale ya da kısmen yaşanabilir hale getiriyor.
Gelelim yazının başlığına amaç ve araç haline.
Amaç edindiklerimizi aslında çoğu kez araçsallaştırmadığımız için sorunlar yaşıyoruz.
Çağın vebası teknoloji; hem iyi hem de oldukça kötü pozisyonlara sokabiliyor çocuk sayılanları ve gençleri.
Bilim, sağlık, sosyal yaşam, iletişim, yayıncılık, ticaret ve üretim gibi aklımıza gelebilecek hemen her alanda yarattığı dönüştürücü sonuçlarla karşımıza çıkan teknoloji, son derece büyük bir hızla hem iş yaşam şekillerini hem de yaşamı kavrayış biçimimizi derinden etkiliyor. Bu sarsıcı değişim ve gelişim süreci elbette büyük soru işaretlerini de beraberinde getiriyor. Bir tarafta teknolojiyi; neden olabileceği olumsuz sonuçları hiç hesaba katmadan savunan büyük bir kesim varken, diğer tarafta insanlıkla teknolojinin çatışabileceği noktaların da olabileceğinin farkındalığıyla temkinli ve ölçülü hareket etmenin önemine henüz ulaşamamış durumda.
Daha el ekmek tutmadan telefon üzerinde sahip olma arzusuyla mülkiyet arzusuna kapılıyor gençler, çocuklar.
Aslında bir şeye sahip olduklarını sanıp kendileri o sahipliğin/mülkiyetin kölesine dönüşüyor kısa zamanda.
Elden düşürülmeyen telefonlar gençler için birere sanal sosyalleşme, kendini fotoğraflama anlatma yoluna dönüşüyor.
Kendisi zaten sosyal varlık olan insan aslında anti sosyal olduğunun farkına varmadan o alemde kişilikten yoksunlaşan bir boş varlık haline geldiğinin farkına bile varmıyor.
Elinden alınamaz hale geldiği efendisine diz çöküyor o rezil hali için.
Ve en önemlisi kendi kendine o hali içselleştiren bir argüman da buluyor zamanla.
Bireysel bir değişim değil bu komple toplumsal bir toplumsal dejenerasyona dönüşen bu müptelalık, ebeveynleri ve tüm alt kimlikleri yok sayıyor.
Peki, toplum nereye gidiyor?
Bu sorunun cevabını bir sonraki yazıma bırakıyorum. Devam Edecek