Başkalarının hayatını dizayn etmeyi severiz. İyilik yaptığımızı zannederiz. Hakkı olanı verdiğimizde kendimizi yüce karaktere sahip hissederiz. Halbuki olması gerekeni yaptığımızı unuturuz.
Hayatımızda hep yanlış kişilerin verdiği kararlarla hayatımızın karardığını çok geç fark ederiz. Karar verme yetkisi bizde olmalı. Kimin hayatına dair bir değişiklik olacaksa onlar karar vermeli. Özellikle bunun hayatın her alanında yürürlükte olmasına gayret edilmeli. Gerçek mana da adalet işte o zaman oluşur.
Adaletin olmadığı yerde anarşi başlar. Huzursuzluk toplumsal sorun haline gelir. Toplumsal sorunların ardı arkası kesilmez.
Kararlar gerçek kişiler tarafından verildiğinde hem ülkemizde hem de tüm dünyada sorunların sonlandığını görebileceğiz.
Nasıl mı?
Asgari ücretin miktarını işadamları belirlememeli. Asgari ücreti asgari ücretle çalışanlar belirlemeli. Evini nasıl geçineceğini onlar bilir. İş sahipleri ya da milletvekilkeri bilemez.
Savaş kararını çocuğu asker olanlar vermeli. Çocukları bedelli yapmış veya çürük almışlar karar vermemeli. İşte o zaman evrensel barışın bağıra bağıra geleceğini görebileceğiz.
Emeklilik haklarıyla ilgili yasal veya kuralları yine emekliler veya emekli adayları belirlemeli. İki sene oturduğu yerden el kaldırıp indirenler toplumun büyük kesiminin sıkıntılarını çözmede çokta başarılı olacağını sanmıyorum.
İstihdam ile ilgili konuları işsizler belirlemeli. Milyonlarca günlük işçinin ve işsizin haklarını bir işçinin aylık maaşıyla bir sabah kahvaltısı yapanlar savunamaz. Hak yerini bu şartlarda hiç bir zaman bulamaz.
Çiftçilerimizin sorunlarını ancak çiftçilerin kuracağı, çiftçilerden oluşan bir heyet çözebilir. Onlar üretin yaparken hangi koşullarda zorlandığını daha iyi biliyor. Nereye ne kadar para verdiklerini daha iyi biliyor. Ama komisyoncular fiyat verince maalesef çiftçinin yıl boyu emek vererek kazandığını hatta daha fazlasını komisyoncular suya sabuna dokunmadan oturduğu yerden kazanıyor. Hem çiftçi emeğinin karşılığını alamıyor hem de tüketici vereceğinden daha fazla parayla alacağını alıyor.
Yetimlerin haklarını ancak yetim olanlar koruyabilir. Aynı duygulara sahip olmayanlar onları anlayamaz. Tam olarak haklarını teslim edemez. Çocuk esirgeme kurumu, huzur evi, yaşlı bakım evleri gibi kurumları örnek alalım. Bu tür kurumların başına yine bu kurumlarda büyüyenler, yaşayanlar yönetici olmalı. Eksikleri, yanlışları onlar daha iyi bilir. Aksi takdirde bu kurumlar istenilen hizmeti veremez.
Eğitim ile alakalı kararları yine veli olanlar vermeli. Çocuğu özel okullarda, kolejlerde okuyanlar devlet okullarında okuyan çocukların sıkıntılarını, ailelerin sıkıntılarını çözmekte başarısız olabilir.
Yoksulluk sınırını yoksullar, açlık sınırını aç olanlar, barınma sorununu sokakta yaşayan evsizler belirlemeli. Asıl nedenleri ve o durumda ki insanların sıkıntılarını onlar daha iyi bilir ve sorunları daha doğru bir şekilde çözüme kavuşturulmasını sağlar. Bu sorunlar ancak bu şekilde yok edilir.
Hastalarla ilgili sorunları ancak hastalar bilir. Devlet hastanelerinde yaşanan sorunları özel doktoru olanlar çözemez. Özel hastanelerde tedavi olanlar, devlet hastanesinde ki eksikleri bilemez.
Doktorları doktorlar, öğretmenleri öğretmenler, mühendisleri mühendisler temsil etmeli ve onlar hakkında verilen kararları onlar vermeli. Bütün meslek gruplarıyla alakalı sıkıntılar aynı mesleğe sahip olanlar çözüme kavuşturur.
Velhasıl. Daha anlatılacak çok örnek vardır.
Dünya da ki tüm sıkıntılar hariçten gazel okuyanlar yüzünden çözüm bulamıyor. Eğer her kararı o kararla yaşamı değişecekler veya o kararla yaşayacaklar verirse doğru kararlar verilmiş olur.
Huzur ve barış dolu bir hayat dileğiyle.
Sevgi ile kalın.