Birbirimize o kadar yüklendik ki kendimizden sonra neyi bırakıp nasıl bıraktığımız ve mirasımızın kimlere kaldığını yaşamda kendini nasıl koruyacağını bilemedik
Kendimizi bile yalnız bıraktığımız zamanların toplamında kocaman bir hikâyenin insanlara ait olmayan kısmında kendine umut arayan algısı değişmiş kör bir karanlık kaldı
İnsanların birbirilerini sevmesi gerekirken, birbirlerine katkılarıyla ilerleyen yaşam ve insanlık, yardımlaşmaları, önerileri ve istemleri hep bir şeylerin gölgesinde kaldı
Ve bizler bunu kendi ellerimizle yaptık, “kendi düşen ağlamaz” egosunun arkasına saklandık aslında sinemizin içinde kulakları sağır eden havarlar yatıyor
Kendine verdiğin sözün gereği yaşamı sanatla yönlendirip sanatla yöneteceğin konusundaki istemlerin nereye gittiğini bile göremedik
Biz bir acıya sefa tuttuk ki kime neyi bıraktığımızı, bizlerin neler yaşayacağımızı hesap edemedik
Siz kendinizi sunacağınız çanakta bile dalgalanmalar ve kargaşadan tortular oluştu sizin sunulacağınız berrak yüz bile ortadan kalktı
Gençliğin akıntısında kopukluk olunca ortalığı temizleyecek enerjiden de geri kaldık
Sadelikle anlatılması gerekenlerin oluşturacağı havadan; kendimize çıkaracağımız barış mesajları, kardeşlik yaşam tarzı artık birilerin ipoteğinde sanki
El altında yürüyor her şey ve hep saklı başka yüz yaşama yön veriyor gibi
Bizler barışa endeksli yaşamda kendimize yer bulmaya sözleştiğimiz dönen çark öyle bir ibrede takılı kaldı ki savaşmadan edemiyoruz
Bizim mutluluğumuz sanki savaştaymış gibi hissediyoruz bunu biz mi istiyoruz yoksa fazla malları ellerinde kaldı diye bu oyunu bizlere oynatıp fazla mallarını mı satıyorlar bilemedim
Yaşamı savaşta bulanlar barışın hangi renk olduğunu bilemezler ve kolay kolay barışın rengi olan sakinlik ve sedalığa alışamazlar
Barış gökyüzünden yıldızları aşağı indirmesini becermektir, yıldızlar kadar dalgalanmasını, ateş olmasını buzul çağını yaşatmasını becermektir
Bu beceri seni sıra dışına iter ve hep dikkat çekicidir
Herkesin geride bıraktığı yük olarak, renk olarak veya sicil defteri olarak sürekli yanında taşıyabilseydi ve ilk tanışmalarda insanların bir çırpıda gözden geçireceği şekilde tasarımda olsaydı hiç kimse kendi yaptıklarını taşımayabilirdi belki
Kendi yaptığı sicil defteri ve hep geriden takip ediyor veya önden takipte seni ele veriyor ama sen sırtında taşımadığın için ne kadar ağır olduğunu bilemezsin
Çok karışık olmayan insanların derdi olmazdı; taşasıda olmaz ama doymak bilmeyenlerin gizlenmek için çok çaba sarf etmeleri gereke bilirdi
Aydınlığın her gün istilasına maruz kalan küçük yaşamlar kendini kendi dünyasında büyütürler ama aydınlığa her yenildiğini bile bilemezler
Biz geride o kadar tortu ve o tortuda oksijene dair hiçbir emare bırakamadan kapkaranlık bir ortama savrulmalara yol açarak kendimiz sıyırdık ki
Geride kalanın canı çıksın gibi bir bencilliğe girdik
Peki, biz bu dünyadan farklı bir yerde mi yaşıyoruz? Hayır, biz yaptıklarımıza sırtımız döndüğümüz an başka şeyleri de aynı kafayla yapmaya başlarız ki oda geleceğe dair sıkıntılara yol açacağı muhakkak
Elimize alıp rahatça yaşayacağımız bir hikâyeyi de kaybetmiş oluruz
Herkes kendine sorsun biz geride ne bıraktık ve bu sorunun cevabını kendine samimi sorunun ardından samimi cevap versin. (Devam Edecek)