Dün depremin ülkeye maliyeti ne olacak sorusu üzerinden Ekonomist Ercan Türkan’ın görüşünü aktarmıştım.
Her ne kadar manevi kayıplar içimizi acıtsa da maddi gerçekler önümüzde duruyor. Hayatın gerçeği.
Tıpkı bir yasın ardından insanların hayat karmaşasına geride bırakmakta zorlandıkları acılarla devam etmesi gibi.
Bugün Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi olan Prof. Dr. Selva Demiralp’in bu konudaki öngörülerini sunacağım.
Prof. Dr. Selva Demiralp, 1999 depreminden 24 yıl sonrasında ileriye bakarken 24 yıl öncesi kadar iyimser olmadığının altını çizerek; gelecek nesillere bilim temelleri üzerine inşa edilmiş, sarsılsa da yıkılmayacak bir Türkiye bırakmamız gerektiğine de vurgu yapıyor.
Satır başlarına bakalım:
Yaşadığımız maddi ve manevi kayıpların daha az olacağını, alanım iktisat da olsa net şekilde söyleyebiliyorum.
Güçlü bir ekonominin temeli olan kurumsallaşma, hesap verebilirlik ve şeffaflık ilkelerinin ihmal edilmesi nasıl ki ağır ekonomik kayıplara neden oluyorsa, aynı sebepler deprem sonrası yaşanan büyük kayıpları da önemli ölçüde açıklıyor.
Söz konusu ilkelere sahip çıkıp koruyabilseydik, bugün bir yandan sürdürülebilir büyüme ve düşük enflasyonla yolumuza devam ederken; diğer yandan depreme dayanıklı binalarda yaşayıp deprem sonrası hızla organize olabilir, can ve mal kaybını asgaride tutabilirdik.
O halde depremin yarattığı maliyetleri gözden geçirip bir daha bu maliyetleri ödememek için çok dikkatli bir yol haritası belirlememiz lazım.
Maliyet hesaplamasında ilk ve en acı olan geriye kalanların omuzunda.
Depremin ekonomik maliyetlerini iki boyutta değerlendirmek mümkün olabilir.
Birincisi depremde yaşadığı şehri, iş imkanlarını, evini, barkını, ailesini yitiren depremzedelerin katlanacakları bedel.
Bu insanlarımız maalesef ekonomik olarak çok talihsiz bir zamanda bu zorluklarla yüzleşiyorlar.
Türk-İş yüksek enflasyonun sonucu 30 Ocak itibarıyla yoksulluk sınırını 29 bin 875 TL olarak hesapladı.
Asgari ücret 8 bin 506 TL. Açlık sınırı ise 8 bin 865 TL. Tüketici Hakları Derneği, Ekim 2022 itibarıyla tüketicilerin yüzde 56’sının açlık sınırı altında yaşadığını açıklamıştı.
İşte depremler bu ağır şartlarda meydana geldi.
Bölgede, yaşamını kaybetmese de, yaşam boyu yaptığı sınırlı birikimlerini bir gecede kaybeden talihsiz vatandaşlarımızın içinde bulundukları yıkımı tahayyül edebilmek güç, rakama dökmek ise imkansız.
Yerle bir olan bölgenin yeniden yaşanır hale gelmesi, iş yerlerinin çalışmaya başlaması, kaybolan servetlerin tekrar oluşması şüphesiz zaman alacak. Devam Edecek