Fesih Bozan Yazdı: Sömürülmeye karşı dayanışma günü; 1 Mayıs

Bilindiği gibi 1 Mayıs, “Emek ve Dayanışma Günü” çalışan işçilerin ve emekçilerin günü olarak bilinmekte ve Dünya genelinde birçok ülkede İşçi...
Bilindiği gibi 1 Mayıs, “Emek ve Dayanışma Günü” çalışan işçilerin ve emekçilerin günü olarak bilinmekte ve Dünya genelinde birçok ülkede İşçi Bayramı olarak kutlanmaktadır.

1880’li yıllar, ağırlıklı olarak beden emeğinin kullanıldığı ve çalışma şartlarının çok kötü olduğu yıllardı. Küçük çocukların karın tokluğuna çalıştırıldığı ve işçilerin 15 saate varan çalışmaları olabiliyordu. Şirketler, hızla büyürken, işçiler, işyeri güvenliği, sağlık koşulları, örgütlenme ve grev gibi en temel haklarını dahi tanımayan bir siyasi ve hukuki sistem ile karşı karşıyaydılar.

İlk kez 1856'da Avustralya'nın Melbourne kentinde taş ve inşaat işçileri, günde sekiz saatlik iş günü için bir yürüyüş düzenlediler.

Takip eden tarihlerde gösteriler devam etti. 14 Temmuz-21 Temmuz 1889'da toplanan İkinci Enternasyonal'de Fransız bir işçi temsilcisinin önerisiyle 1 Mayıs gününün tüm dünyada "Birlik, mücadele ve dayanışma günü" olarak kutlanmasına karar verildi.

Zamanla 8 saatlik iş günü birçok ülkede resmen kabul edildi. 1 Mayıs böylece işçilerin birlik ve dayanışmasını yansıtan bir bayram niteliğini kazandı.

Türkiye’de, ise uzun yıllar 1 Mayıs kutlamaları yasaklandı, 1 Mayıs öncesi günlerde aydınlar, sendika yöneticileri, işçiler gözaltına alındı.

1 Mayıs, Türkiye'de ilk kez 1923'te resmî olarak kutlanmış, takip eden yıllarda baskı ve yasaklar devam etmiş, 2008 Nisan'ında, "Emek ve Dayanışma Günü" olarak kutlanması kabul edilmiştir. 22 Nisan 2009 tarihinde TBMM'de kabul edilen 5892 sayılı yasa ile de, 1 Mayıs resmi tatil ilan edilmiştir.

Emeğin insan yaşamında önemli bir yeri vardır ve emeğin yegane kaynağı insandır. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V) “İşçinin ücretini alın teri kurumadan önce ödeyiniz.” buyurarak emeğin önemine ta 1443 yıl önce dikkat çekmiş ve insanlığa yol göstermiştir.

İslam’ın hassasiyetle üzerinde durduğu konuların başında, “kul hakkı, hak, hukuk, adalet, eşitlik, adil paylaşım, kendimize istediğimizi başkasına istemek ve bize yapılmasını istemediğimizi başkasına yapmamaktır” diyebiliriz

Referansını İslam’dan alan Milli Görüş hareketi de hakkın kaynağını: “Doğuştan kazanılmış haklar, Karşılıklı rıza ve anlaşmalarla kazanılan haklar, Adalet gereği herkes için geçerli olan haklar ve Emek karşılığı olarak kazanılmış haklar” diye belirlemiştir.

Sömürü düzeninin temsilcileri olan, küresel sermaye sahipleri ise hakkın kaynağını; “Kuvvet, Çokluk, İmtiyaz ve Menfaat” olarak kabul etmişlerdir.

İnsanlık tarihinde, doğru hak anlayışının hâkim olduğu dönemlerde, insanlar huzur, barış ve saadeti yaşarken, sömürü düzeninin sahipleri olan küresel sermayenin yanlış hak anlayışının hâkim olduğu dönemlerinde ise, hep haksızlıklar, çatışma ve zulüm olmuştur.

Bütün haksızlık ve zulümlerle mücadele ederken önemli olan sıkıntının kaynağını ve sebebini görebilmektir. Bu konuda Erbakan Hocanın tarihi ikazını hatırlamakta fayda vardır.

“Türk İşçi Sendikaları Konfederasyonu'nun Genel Başkanı elinde koskocaman bir dosyayla geldi. 'Hocam işçi meseleleri ile ilgili şu konular hakkında sizin desteklerinizi istiyorum' dedi. 'Ne istiyorsun, söyle bakalım' dedik. Şunu istiyoruz, bunu istiyoruz. Hepsi kıvır zıvır. Bu kadar mı? Bu kadar. Kendisine şunu söyledim; 'Bak sen bir konfederasyonun genel başkanısın ya asıl ben senden işçinin hakkını korumanı istiyorum. Bu kıvır zıvırı bırak. Sen işçinin hakkını koruyacaksan önce bu faizin kalkmasını istemen lazım. Niye? Çünkü faiz, çalışan insanın hakkının yenmesi demek. Sen gidiyorsun bu faizcileri iş başına geçiriyorsun. Yani havuzun musluğunu açarken bilmeden zehir musluğunu açıyorsun. Sonra da o zehirlerden korunmak için uğraşıp duruyorsun. Bu ana musluğu açarken aklın nerede? Niye bal musluğunu açmıyorsun da zehir musluğunu açıyorsun?” Demek ki sorunların çözümü için, sorunların sebebini ve çözüm adresini fark etmek gerekir.

Evet, senin de, emeğin sömürülüyor ve gittikçe yoksullaşıyorsan, her alanda yapılan adaletsizliklerin farkında isen, kamunun kaynakları belli kesim ve sermayeye sahiplerine peşkeş çekildiğine şahid oluyorsan, yandaş olmayan her kesime baskı ve zulmün  sıradanlaştığını görüyorsan, bu düzenin değişmesi için sen de sorumlusun. Bunun için doğru yerde doğru kişilerle, yani doğru siyasi parti ve kadrolarla beraber olmalısın. Bu siyasi parti de, “iktidar gitsin biz gelelim diyen değil, bu sömürü ve zulüm düzeni değiştirip adil düzeni getireceğiz” demelidir.

Biz istiyoruz ki, dünyanın hiçbir yerinde, ne emek sömürülsün, ne kimse ezilsin ve ne de kan dökülsün. Herkes hak ettiğini alabilsin, dünya nimetlerinde, hakça paylaşım olsun, hep birlikte barış ve huzur içinde yaşasın. Bunun içi de, hep birlikte, dayanışma ve paylaşma kültürü genişletmeli hakka ve adalete dayalı bir düzen için, insanca bir yaşam için, sorumluluk duymalı ve hep beraber mücadele etmelidir.

Vesselam.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazarlar Haberleri