Geçen yazımızdan devamla,
İktidarın en önemli görevi, deprem, sel, yangın ve grizu patlaması gibi muhtemel felaketler öncesi, can ve mal kayıplarını en aza indirecek tedbirleri almaktır. Bu koruyucu hekimlik veya trafik kurallarına uymaya benzer.
Arama, kurtarma, tedavi, barınma gıda ve yardım toplama gayretleri elbette önemlidir, ancak bunlar sonraki işlerdir. Öncelikli görev, ölümlerin önlenmesi için gerekli tedbirleri almak olmalıdır. Çünkü, deprem ve selleri önleyemeyiz ama en az can ve mal kayıpları için tedbir alabiliriz.
On binlerce insanımız öldükten ve yaralandıktan sonra yeni binaların yapılması ve maddi yardımlar, elbette gerekli ama ölülerimizi geri getirmeyecek, anne ve babaların, dul ve yetimlerin yanan yürekleri, yaşadıkları acıları unutturmayacaktır.
Kaldı ki uzmanların dediğine göre tedbirin maliyeti 1 ise, felaket sonrası maliyet 36’dır. Bundan dolayı önce “tedbir” diyoruz.
İktidar yetkilileri, bu felaketlere, “kader” deyip sorumluluktan kaçmaya çalışıyor. Japonya ve diğer batılı ülkeler için de kader yok mu? Elbette vardır. Peki onlarda neden can ve mal kayıpları az oluyor? Çünkü onlar Allah’ın verdiği bilim ve iradelerini kullanarak bina yapıyorlar da ondan. Ama biz, devemizi bağlamadan Allaha tevekkül edenleriz. Ayrıca bizim, torpil veya rüşvetle “proje geçirme, imar izni alma veya denetimleri geçme” gibi üstün meziyetlerimiz var!
40 binin üzerinde insanımız ölmüş, yüz binin üzerinde yaralı var, bazı il ve ilçelerimiz haritadan silinmiş ama iktidardan sorumluluğu kabul eden yok, istifa eden biri yok!
Tedbir alma ile ilgili iktidarın hiç mi bir ihmali yok? Böyle bir sorumsuzluk olabilir mi? Hiç bir istifa olmadığı gibi, üstüne depremzedelerin, siyasilerin veya gönüllü olarak bölgede yardım için bulunanların; “deprem öncesi gerekli tedbirlerin alınmadığı, deprem sonrası arama ve kurtarma çalışmalarının geç veya yetersiz olduğu, koordinasiyon eksikliğiyle” ilgili açıklama yapanlara hakaret ve “not alıyoruz” diyerek tehdit etmeyi de ihmal etmiyor.
Halbuki iktidar, tenkit edenleri dikkate alırsa, eksikleri görme ve zamanında müdahale yapma şansı olmuş olacak. Yok eğer eleştirileri duymazsa, sorunlar daha da büyüyecek demektir.
İktidar her ne kadar inkar etse de ciddi bir ihmalkarlık ve koordinasyon eksikliğinin olduğunu bütün Türkiye farkında.
Bu deprem bir kez daha gösterdi ki, “Başkanlık Sistemi” kararları hızlandırmak yerine, herkes sorumluluktan ve inisiyatif almaktan kaçınıp Ankara’dan emir bekler hale geldiği için, karar süreci ve işlerin yürümesi daha da ağırlaşmıştır.
Netice olarak; acizane birkaç öneri
- İmza sahibi herkes sorumludur. İslam’da da muafiyet olmadığına göre;
Müteahhit ve şantiye şefi yaptığından sorumlu oluyor ve yargılanıyor da, “imar yasasını 202 kere değiştirenler, imar aflarını çıkaranlar, bundan dolayı meydan meydan oy isteyenler, bunlara el kaldıran ve imza atanlar, Belediyeler, denetim firmaları” neden sorumlu olmaz, sorgulanmaz veya hesap vermez? Hz Ömer (r.a) hesap vermekten, hesap sorulmaktan veya cezadan muaf mıydı? Hz Ömer’i arayanlar, Hz Ömer’i neden örnek almaz? İlgili kanun ve yasalara hemen ek bir madde eklenerek her alanda Milletvekilleri, Bakanlar ve Cumhurbaşkanı da attıkları imzalardan sorumlu olmalı diğer vatandaşlar gibi yargılanabilmelidir.
- Afet Bakanlığı kurulmalı: Deprem, Sel, Grizu patlamaları gibi afetleri için gerekli tedbirleri alacak, Bakan ve kadrolarının tamamının Jeoloji mühendis, yer bilimcileri ve ilgili alanlardaki uzmanlardan oluşan, bağımsız ve tam yetkili, “Afet Bakanlığı” kurulmalı,
- Bilim adamlarının ön görülerine göre, deprem ve sel riski olan il, ilçe ve yerleşim alanları, bir an önce riski az olan bölge ve binalara taşınmalıdır. Bu konuda Merkezi yönetim, siyasi görüşüne bakmaksızın Belediye ile işbirliği yapmalıdır.
- Belediyeler, Yapı denetimi ve diğer ilgili birimler kanun, yasa, deprem yönetmenliklerine göre projelerin hazırlanması ve uygulanmasında çok katı olmalı hiçbir şekilde esneklik göstermemeli, görevi ihmal veya suiistimal edenlere çok ağır ceza ve yaptırımlar uygulanmalı,
- Yerel yönetim güçlendirilmeli. Atılacak adımlar için, Ankara’dan talimat beklenmemeli,
- Her ilde yeteri miktarda çadır ve diğer temel ihtiyaçlar depolanmalı,
- Her ilde AFAD’ın yeteri gördüğü sayıda “arama ve kurtarma” personeli olmalı,
- İlkokuldan itibaren deprem bilinci ve eğitimi verilmelidir,
Öneminden dolayı tekrar hatırlatıyorum; bu deprem sonrası sorumlu olarak bir kaç müteahhit ve şantiye şefinin tutuklanması ile geçiştirilemez, bunun siyasi ayağı ve sorumlularının da hesap vermesi gerekir.
Kaldı ki, müteahhit sermaye sahibi bir yatırımcıdır. “Mimar, mühendis Belediye, veya yapı denetim” değildir. Kendisi arsasını bulur, Mimarı, inşaat mühendisi projesini çizer, Belediye imar izni verir, yapı denetimi de, denetimini yapar…
Ama ne hikmetse hep yalınız Müteahhitler suçlanır! Ya diğerleri? Mesela, on kat olarak projesi yapılan binaya Belediye para karşılığı kat tadilatı yaparak 13 kata nasıl izin verir? İktidar, imar affı nasıl çıkarır? Daha önce de ifade ettiğim gibi, tüm imza sahipleri sorumlu tutulmalıdır.
Bu deprem bir kez daha, milletimizin dayanışma, yardımseverlik ve fedakarlığını ortaya koymuştur. Bu her türlü takdire şayandır. Allah herkesten razı olsun.
Vesselam