Dün Adana’da Furkan Vakfı mensuplarına polisin uyguladığı şiddet, bize Filistin’deki manzaraları hatırlattı. Çok üzücü ve maalesef ülkemize yazık ediyoruz!
Elinde silah yok, kesici bir alet yok, şiddet veya herhangi bir taşkınlık yok. Bu şiddet, bu celâl niye?
Yürümenin veya slogan atmanın kime ne zararı var? Neden korkuluyor? Nerede insan hakları ve özgürlükleri? Anayasanın 34. maddesi “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri” hakkı vermiyor mu?
“Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.” (Madde 34 (Değişik: 3/10/2001-4709/13 md.)
Bu kanun yürürlükten kalkmış mı? Yok.
Eğer bazı anayasal haklar, vatandaşa kullandırılmayacaksa, meclisteki siyasi partiler bu maddelerin anayasadan çıkartılmasını teklif etmeliler. Hiç olmazsa anayasa anlamsızlaşmamış olur.
Son yıllarda toplum olarak sürekli geriliyoruz. İktidar yetkilileri sürekli kutuplaştırıcı ve ötekileştirici bir dili, özellikle kullanıyor. Belli ki bu sayede ciddi bir siyasî rant elde ediyor.
Ülkeyi yönetme kabiliyetini kaybetmiş olan Cumhur İttifakı iktidar, görülen o ki, kutuplaştırma, ötekileştirme, şiddet ve baskı uygulamak suretiyle bütün başarısızlıklarını kapatma derdinde. Öyle ki, her eleştiri yapan ve muhalif sesi, fert veya kurum fark etmeksizin, vatana ihanet etmekle, terörist olmakla, dış mihraklarla bağlantılı ve iltisaklı olmak damgasıyla, şeytanlaştırma ve sindirme yolunu tercih etmektedir.
İktidarı eleştiren kim olursa olsun, neredeyse düşman ilân edilmektedir. Böyle bir mantık olabilir mi? Bu, ülkemizin ve milletimizin birlik, beraberlik ve barışına en büyük zararı vermektir.
Bakıyorsun, gün olur 1 Mayısı kutlayan işçi ve sendikalar, gün olur 8 Mart Kadınlar gününü kutlayan kadınlar, gün olur maaş ve sosyal haklarını az gören işçi, memur ve emekliler, gün olur sağlıkçıların yürüyüşü, gün olur taksime çelenk bırakanlar, gün olur 21 Mart Nevrozunu kutlayanlar ve gün olur elektrik ve diğer zamlara karşı protesto yapan esnaf veya çiftçiler… fark etmeksizin, fikri düşüncesi ve sebebi, haklı veya haksızlığına bakılmaksızın herkese baskı ve şiddet uygulanmaktadır. İşte en son olayda görüldüğü gibi, Furkan mensuplarına karşı insanın kanını donduran ve İsrail’in Filistinlilere yaptıklarını hiç aratmayan görüntüler.
Tekrar hatırlatalım ki “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.” (Anayasa Madde 34) Gerekçesi ne olursa olsun, şiddet içermeyen eylemlere karşı bu şekilde acımasızca müdahale etmek kabul edilemez.
İşin düşünülmesi gereken diğer bir tarafı da polislerin acımasızca jop kullanmalarıdır. Bunları eğitenler ve talimat verenler nasıl bir eğitim veriyor? Her yürüyüş yapanı, iktidarı eleştirenleri “düşman” diye mi tanıtıyorlar ki bu kadar acımasızca vurabiliyorlar?
Yürüyüş ve basın açıklaması yapmak isteye kim olursa olsun, fikri, inancı ve siyasî duruşu ne olursa olsun şiddet ve taşkınlık yapmadığı sürece engel olunmamalı ve bu tür şiddete maruz kalmamalıdır. Neticede, fikirlerine katılmayabilirsiniz, ama herkes insandır ve kendilerine karşı her türlü şiddet ve işkenceden kaçınılmalıdır.
Eşref-i mahlûk olan insan, yine insan tarafından insanca muamele görmelidir. İnsanî ruhunu kaybetmemiş her insan da, kime yapılırsa yapılsın her türlü haksızlığa, hukuksuzluğa adaletsizliğe şiddet ve ayırımcılığa karşı çıkmalı, “karşı mahalledendir” diye sesiz kalmamalı, bunu yapan zihniyete, “bizdendir” diye destek vermemeli, “Haksızlığa karşı susan dilsiz şeytandır” ithamına maruz kalmamalıdır.
Barış, sevgi ve hoşgörünün, hak, hukuk ve adaletin hakim olacağı, insan hakları ve özgürlüklerinin, “amasız, fakatsız” kullanılacağı, şiddet, işkence ve baskının olmayacağı, herkesin insanca muamele göreceği bir gelecek dileğiyle…