“Bütün çiftleri yaratan O’dur. Ve size bineceğiniz gemiler, hayvanlar ve bindiğiniz her şeyi var etmiştir ki, onların sırtına binip her kurulup yerleştiğinizde, Rabbinizin ni´metini hatırlayarak şöyle diyesiniz: Bunu bizim hizmetimize verenin şanı ne yücedir. Aksi halde bizim buna gücümüz yetmezdi, şu kesindir ki, nihayet sonunda rabbimize döneceğiz!” (Zuhruf/12-14)
Bu ayetler kalbime aktığında Allah Teala'nın istediği biçimde ne kadar az düşündüğümü ve buna bağlı olarak ne kadar az şükrettiğimi daha iyi kavradım. Onun istediği şekilde diyorum, zira düşünme biçimi onun istediği şekilde olmayınca bizi doğruya iletmediği gibi pek anlamlı da olmaz.
Bu ayetlere muhatap olmak gösterdi ki; verilen her nimet, onu kullanırken o nimeti vereni hatırlatması ve ona şükranımızı ifade etmesi için verilmiştir. Ve yine şunu da acı bir şekilde anlattı: Arada bir onu hatırlamak tam bir kulluk değil aksine neredeyse yarım yamalak bir kulluk. Manzara şu ki; kalemi her ele alışımız, herhangi bir şeye el uzatışımız, tek bir adım atışımız, elimizi her kaldırışımız, her söz söyleyişimiz, her bakışımız Rabbimizin nimetlerini anmak ve ona hamd etmekle sonuçlanmalı ve bu durum her seferinde yeniden başlamalı, tekerrür etmeli hayat boyu. "Ve şöyle demeniz için: Şurası kesindirki biz Rabbimize döneceğiz." Konunun son cümlesi ile asıl yolculuğu hatırla diyor Rabbimiz şefkatle. Hz. Peygamberin İbn-i Ömere tavsiyesi bu ayeti açıklıyor gibidir. “Dünyada sanki bir garip veya bir yolcu gibi ol” (Buhari, Rikak 3) Her adımın, her yolculuğun, Rabbine yaptığın asıl yolculuğu ve gideceğin ebedi alemi hatırlatsın sana. Öyle ki hesap vereceğin bilincini kaybetmeyesin de hesapsız yaşama gafletine düşmeyesin. Bu dünya hayatına adım attığından beri sen bir yolcusun. Dünya hayatında yaptığın yolculuklar, her dem Rabbine doğru yaptığın yolculuğun bir parçasıdır sadece. Nihayetinde hizmetine sunulan bunca nimetin şükrünü tam manasıyla eda edip etmediğin konusunda sorgulanacaksın. Bu nimetleri hangi yolda, ne amaçla kullandın, her bir nimeti kullanırken seni ne kadar Rabbine yaklaştırdı. Yoksa nimetleri fütursuzca kullanıp görmezden gelen nankörler gibi mi davrandın. Gemilerde, otobüslerde, özel araçlarında, uçaklarda; meşakkatle gidebileceğin, hatta hiç gidemeyeceğin mesafelere, koltuklara kurularak kolayca yol alırken kulluğunu takınarak, kul duyarlılığı ile mi hareket ettin, yoksa üst üste yığılmış bilinçsiz ve şuursuz varlıklar gibi mi taşındın? Dönüp dolaşıp nihai yolculuğu ve hesabı hatırlayan bir kişi yanlışlarında ısrar edebilir mi sizce?
Ardından, bu ayetleri hayatına geçirerek Rabbine en güzel şekilde vevap veren sevgili peygamberimizin yolculuklarını hatırladım. Abdullah b. Ömer’den şöyle bir hadis rivayet edilmiştir: “Rasulullah savaşa çıktığında, bineğe binerken üç kez “Allah’u Ekber” der ve bu ayeti okuduktan sonra şöyle dua ederdi: “Allah’ım bana bu seferde hayır ve takva nasip eyle. Sevdiğin amelleri işlememe yardım et. Allah’ım bu seferi benim için kolaylaştır, mesafeleri kısalt. Allah’ım yanımda bana yol arkadaşı ol. Ardımda bıraktığım ailemi koru. Ey Allah’ım, seferde beni, gıyabımda ailemi koru.” (Müsned-i Ahmed, Müslim, Ebu Davud, Nesei, Tirmizi, Darimi)
Bütün bunları hatırladıktan sonra şunu temenni etmeden geçemiyor insan: Rabbim herbirimize bu şuurla yaşamayı, ayetlerine bu şuurla yaklaşıp cevap vermeyi nasip etsin.